MAHKEMESİ : KARABURUN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/03/2008NUMARASI : 2007/82-2008/12Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalılar adına tapuda kayıtlı bulunan 13 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek, tapusunun iptali ile Hazine adına tesciline ve üzerindeki yapının yıkımına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Davanın kabulüne dair verilen karar Dairece “....kamu düzeniyle ilgili olup mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gereken ve 1605 sayılı yasadan kaynaklanan hak koşulunun davalıların miras bırakanı yararına gerçekleştiği nitekim çekişmeli taşınmazla aynı kök tapudan gelen komşu 14 nolu parsel hakkında açılan tapu iptal davalarında da kazanılmış hak kuralının uygulandığı anlaşılmakta olup, kayıt miktar fazlası kısım yönünden davanın kabulü gerekirken taşınmazın tamamının tapusunun iptaline karar verilmesi doğru değildir” gerekçesiyle bozulmuş olup, Mahkemece bozmaya uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, taraf vekilleri tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan tapu kaydının miktar fazlasının sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkin olup, Mahkemece hükmüne uyulan bozma kararı doğrultusunda kayıt miktar fazlası bakımından davanın kabulüne karar verilmiş olması karar tarihi itibarıyla doğru ise de, 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı yasada bir takım değişiklikler ve ilaveler getiren 5841 sayılı yasa hükümlerinin kesin hüküm halini almayan davalara da uygulanacağı düzenlemesi ve kazanılmış hak olgusunun istisnasını teşkil edeceği gözetildiğinde kararın doğru olduğu söylenemez.O halde davacı hazinenin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine. Davalıların temyiz itrazlarına gelince, dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu taşınınazın kadastro tespitinin 26.8.1972 tarihinde yapıldığı ve 25.05.1974 tarihinde de kesinleştiği, davanın ise 04.02.2003 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar nizalı taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içinde kalan bölümü devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamalacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince ) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2 .. 2009 tarihinde kabul edilip 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. Fıkrasına eklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" ve 3. Maddesi ile eklenen geçici 10. Maddesinin "bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz hükme bağlanınamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 25.05.1974 ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasanın 12. Maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir. Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi için karar bozulmalıdır.O halde davalının temyiz ıtirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428. Maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.4.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.