Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4749 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 10260 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : MUDANYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/04/2012NUMARASI : 2011/340-2012/128Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, alacak ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 02.04.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı M.S. ve vekili Avukat H. Ö.geldi, davetiye tebilğine rağmen temyiz edilen davalı O. A.vekili Avukat, davalı H.C.gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi.tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmazsa bedelin tazmini ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden toplanan delillerden; miras bırakan S. Ş. E.'a ait çekişme konusu 219 ada 28 parsel sayılı taşınmazdaki 5 nolu bağımsız bölümün, vekil tayin ettiği davalı H. C. tarafından 14.04.2004 tarihinde diğer davalı O.A.'a satış suretiyle temlik edildiği, Mudanya Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.11.1996 tarihli 1996/387-423 E.K. sayılı kararı ile miras bırakan S.Ş.a H.C.'un kanuni müşavir olarak atandığı keza, Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.12.1972 tarih ve 1972/80-758 E.K. sayılı karar ile de miras bırakan S.Ş.'nın akıl hastası olması nedeniyle boşanmaya karar verildiği, anılan kararın incelenmesinde miras bırakan S.Ş.'a vasi atanmış olduğu ve davanın vasi huzuruyla görüldü anlaşılmaktadır. Davacı, miras bırakanın vesayet altında olduğunu, geçersiz vekaletnameye dayalı olarak yapılan satışın da yasal olmadığını, davalının almış olduğu satış bedelini kullandığını, kendisine ödeme yapmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu'nun “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Medeni Kanunu'nun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, 6100 sayılı HMK'nun 282. maddesi gereğince temyiz kudretinin yokluğu,yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Türk Medeni Kanunu'nun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Somut olaya gelince, muris S.Ş. davalı H.'nın kanuni müşavir olarak atandığına dair karar dosyaya sunulmuş ise de, Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesinin 1972/80-758 E.K sayılı karar içeriğinden murisin vesayet altına alınmış olduğu, ancak vesayetin kaldırılıp kaldırılmadığının mahkemece araştırılmadığı görülmektedir. Hal böyle olunca, vekâletname ve akit tarihleri itibarıyla murisin vesayet altında olup olmadığının araştırılarak, vesayet altında olduğunun tespiti halinde vasiden izin alınmaksızın yapılan vekaletnamenin geçerli olmadığı, vesayetin kaldırıldığının tespit edilmesi halinde ise yukarıdaki ilkeler çerçevesinde miras bırakanın vekaletname ve akit tarihleri itibarıyla hukuki ehliyete haiz olup olmadığının tespit edilmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa murise ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kayıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kuruluna gönderilmesi, vekâletname ve akit tarihinde murisin ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi; gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 02.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.