Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4711 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 16754 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ile tescil olmazsa tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ile mirasbırakan adına tescil olmazsa tenkis isteğine ilişkindir. Davacılar, akli dengesi yerinde olmayan babaları olan ortak mirasbırakan ...'nın maliki olduğu 3 adet (3861, 5466 ve 5467 parsel sayılı) taşınmazı oğlu olan davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, ayrıca yapılan işlemlerin muvazaalı ve bedelsiz olduğunu ileri sürerek tapu iptali ile mirasbırakan adına tescil olmazsa tenkise karar verilmesini istemişler; yargılama sırasında dava dışı diğer mirasçılar ..., ... ve ... davaya dahil edilmiş olup anılan kişiler de davaya muvafakatlarının olduğunu belirtip davaya katılma talebinde bulunmuşlardır. Davalı, murisin hukuki ehliyetinin bulunduğunu, satışın gerçek olduğunu, ayrıca murise ölünceye kadar baktığını ve murisin davacılara da taşınmazlar devrettiğini belirtip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, ... Kurumu raporuna göre murisin akli melekelerinin yerinde olduğu, vesayet davasının duruşmasındaki murisin beyanına göre davalı dışındaki evlatlarının kendisine bakmadığı ve kendisine de mal kalacak şekilde davalıya taşınmaz verdiği, dolayısıyla yapılan satış işleminde herhangi bir usulsüzlük bulunmadığı ve satışın mirasçılardan mal kaçırma amacı ile yapılmadığı gerekçesi ile ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanılan delillerden; 1920 doğumlu mirasbırakan ...'nın 04.10.2007 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak çocukları olan davacılar ...t ve .. ile davalı ... ve torunları (02.05.2003 tarihinde ölen kızı .. çocukları) olan müdahiller..ve .'nin kaldığı, 400/530 oranında paydaşı olduğu 5466 parseldeki payını intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 12.06.1986, tam hisse ile maliki olduğu 5467 parsel sayılı taşınmazını 01.08.2001, 3861 parsel sayılı taşınmazının ise 1/2 payını üzerinde bırakıp diğer 1/2 payını 31.03.2006 tarihli satış aktiyle oğlu olan davalıya temlik ettiği, mirasbırakanın vesayet altına alınması için 10.04.2006 tarihinde... Sulh Hukuk mahkemesinde dava açıldığı, vesayet dosyası kapsamında "demansiyel sendrom" denilen hastalığı nedeniyle fiil ehliyetinin bulunmadığı ... Kurumu 4. İhtisas Dairesinin 22.12.2006 tarihli raporu ile belirlendiği, buna karşın eldeki dava dosyasında ... Kurumu . İhtisas Dairesi'nden elde edilen 30.06.2010 tarihli raporla 01.08.2001 tarihli akit tarihinde murisin fiil ehliyetine haiz olduğunun belirlendiği ve mahkemece bu olgu benimsenerek ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki, mirasbırakanın 5467 parsele ilişkin ikinci temlik (01.08.2001) tarihinde ... Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesi'nden elde edilen rapor gereğince ehliyetli olduğu belirlenmekle ve bu raporun ondan 15 sene önce gerçekleşen 5466 parsele ilişkin birinci temlik (12.06.1986) tarihinde de murisin ehliyetli olduğuna dair objektif bir delil (karine) teşkil ettiği gözetilmekle anılan taşınmazlara ilişkin ehliyetsizlik hukuksal nedenlerine dayalı açılan davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacılar vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine. Davacılar vekilinin öteki temyiz itirazlarına gelince; Gerçekten de; muris ...'ın 3861 parsele ilişkin üçüncü satış aktinin yapıldığı 2006 tarihinde hukuki tasarruf ehliyetinden yoksun olduğu ... Kurumu.... İhtisas Dairesinin 22.12.2006 tarihli raporu ile kanıtlanmıştır. Ehliyetsiz kişinin yapmış olduğu temliki tasarrufların geçerli olmadığı tartışmasız olduğu gibi murisin vesayet dosyasındaki 11.05.2006 tarihli beyanına da itibar edilmesi doğru değildir. Ne var ki; mahkemece ikinci temlik (01.08.2001) tarihindeki rapora itibar edilerek sonuca gidilmiştir. Öte yandan; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Diğer taraftan mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamıyacağı da kuşkusuzdur. Somut olaya gelince; mahkemece 5466 ve 5467 parsel sayılı taşınmazlar yönünden yukarıda belirtilen ilkeleri kapsar biçimde hükme yeterli bir inceleme ve araştırma yapıldığını söyleme imkanı bulunmamaktadır. Hâl böyle olunca, dava konusu 3861 nolu parsel yönünden tasarruf işleminin hukuki değer taşımadığı gözetilerek ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı açılan tapu iptal ve tescil davasının kabul edilmesi; 5466 ve 5467 parsel sayılı taşınmazlar yönünden muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak yukarıdaki ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, tarafların delillerinin eksiksiz toplanması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve noksan soruşturma ile yetinilerek, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacılar vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.