Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4668 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 2847 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : FETHİYE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/10/2008NUMARASI : 2005/188-2008/401Taraflar arasında görülen davada;Davacı,kayden maliki bulunduğu 126 ada 14 parsel sayılı taşınmazın satışı için emlakçılık yapan davalılar S.ve B.’i vekil tayin ettiğini, anılan davalıların taşınmazı davalı G.'e düşük bedelle satış yoluyla temlik ettiklerini,kendisine bir bedel ödenmediğini,davalıların el ve iş birliği içinde hareket ettiklerini ileri sürüp vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle tapu kaydının iptali ile adına tesciline,olmadığı taktirde 8.180,20 YTL taşınmaz bedelinin tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı B.,dava konusu taşınmazı vekil S.’ten satın alıp dava dışı üçüncü kişiye temlik ettiğini,vekaleten bir işlem yapmadığını iddiaların doğru olmadığını bildirmiş davalı G.'de ,davanın reddini savunmuştur. Diğer davalı,yargılamaya katılmadığı gibi davaya cevap da vermemiştir. Mahkemece,çekişme konusu taşınmazın vekalet görevi kötüyü kullanılarak temlike konu edildiği,kayıt maliki ve ara malikin kötü niyetli olduklarının kanıtlanamadığı vekillerin taşınmazı dava dışı kişiye düşük bedelle devredip satış bedelini davacıya ödediklerini ispat edemedikleri gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar,davacı ve davalılar S. ve B.tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava,vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil,olmadığı taktirde tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece,davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden,toplanan delillerden;davacının çekişme konusu 14 parsel sayılı taşınmazın satış yetkisini içerir vekaletnameyi 21.11.2003 tarihinde davalılar S.ve ve B.’e verdiği,davalı S.’in anılan vekaletnameyi kullanarak 11.12.2003 tarihinde dava konusu taşınmazı davalı B.’e,onun 29.03.2004 tarihinde dava dışı S.’e,onun da 22.12.2004 tarihli akitle davalı G.’a satış yoluyla temlik ettiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; yukarıdaki ilkeler göz önüne alındığında vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiası yönünden mahkemece hükme yeterli araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Öte yandan; Fethiye 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/469 Esas Sayılı dosyasında bir başka taşınmazla ilgili olarak üçüncü kişi tarafından davalılar Salih ve Bülent aleyhine açılmış tapu iptali ve tescil davası bulunduğu, halen davanın derdest olduğu, yine, aralarında bir kısım davalıların da yer aldığı kişiler hakkında çete kurmak suretiyle tehditle taşınmazların ellerinden alındığı iddiasıyla eldeki davanın temyizi sırasında suç duyurusunda bulunulduğu görülmektedir.Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler ve belirlenen olgular doğrultusunda hükme yeterli bir soruşturmanın yapılması, yanların bu konuda bildirecekleri tüm delillerin toplanması, Fethiye 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/469 Esas Sayılı dosyası ile suç duyurusunun akibetinin araştırılıp sonuçlarının değerlendirilmesi, varılacak sonuç çerçevesinde bir hüküm kurulması gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Tarafların temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.4.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.