Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 4661 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 3637 - Esas Yıl 2007
MAHKEMESİ : ANKARA 21. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 30/11/2005NUMARASI : 2004/507-414Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakanı H....F.mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ...parsel sayılı taşınmazdaki ..nolu dairesini kızı olan davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, temlikin muvazaalı olduğunu ileri sürüp, tapunun iptal ile miras bırakanın mirasçıları adına tescil olmadığı takdirde miras payı oranında değerinin tazminini istemiştir.Davalı, davanın reddini savunmuş, daha sonra çekişmeli taşınmazda mirasçıların eşit oranda hak sahibi olduğunu belirtmiştir.Dahili davalı N... ise davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, Borçlar Yasasının 18.maddesinden kaynaklanan muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve terekeye iade isteğiyle açılmış, 30.11.2005 günlü oturumda istek davacı payına hasredilmiştir.Davalı, davanın reddini savunmuş ancak 11.2.2005 günlü cevap dilekçesinde ve 16.3.2005 günlü oturumda herne kadar murisi annesinin satış şeklinde işlem yaptı ise de, taşınmazın tamamında hak iddia etmediğini, davacının tarla nitelikli mal almak istemesi karşısında annesinin davacıya güvenmemesi nedeniyle bu şekilde işlem yapıldığını taşınmazda üç kardeşin eşit oranda hak sahibi olduklarını bildirmiş,davalı vekili de 30.4.2005 günlü oturumda davalının açıklamalarını tamamlar şekilde beyanda bulunmuştur. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; miras bırakan H...11.3.2004 tarihinde vefat ettiği mirasçı olarak davacı, davalı ve davaya dahil edilen N..F..'ı bıraktığı çekişmeli ..nolu parseldeki .. nolu bağımsız bölüm murise aitken 7.4.2003 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik edildiği kayden sabittir.Toplanan deliller ve davalı ile vekilinin beyanları gözetildiğinde temlikin gerçek bir satış olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.İşlemin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.Esasen bu yön " davacının terekedeki mal varlığından, diğer mirasçılar aleyhine haksız şekilde yararlandığı kanaatiyle, bunu önlemek için teminat mahiyetinde bir temlik" gerekçesiyle gerçekleştirildiği mahkemenin de kabulündedir.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.4.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.