Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4615 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 3067 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : BALIKESİR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/11/2008NUMARASI : 2006/359-2008/537Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları H. A.'ın maliki olduğu 5 parça taşınmazını mirastan mal kaçırmak amacıyla davalı oğlu M.'ya satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini, M.'nın da muvazaayı gizlemek amacıyla değerli olan 2 parça taşınmazı durumu bilen konumundaki diğer davalıya satış suretiyle devrettiğini ileri sürerek miras payları oranında tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.Davalılar, iddiaların yersiz olduğunu bildirip davanın reddini savunmuşlardır.Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar dairece " dava dışı mirasçılar bulunduğu, iştirakın sağlanması veya tereke temsilcisi atanarak davanın sonuçlandırılması" gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 780 ve 994 parsel sayılı taşınmazlardaki miras bırakan H.’e ait payların 17.3.1987 tarihinde, 114, 1925 ve 3128 parsel sayılı taşınmazların da tamamının 25.3.1988 tarihinde vekil aracılığı ile davalı M.’ya satış suretiyle devredildiği, 1925 ve 3128 parsellerin sonradan diğer davalı A.’e 27.6.1995 tarihinde satış suretiyle geçirildiği, davacılarında, temliki işlemlerin, tek erkek çocuk olan davalı M.’ya mal kaçırmak amacıyla muvazaalı yapıldığını diğer davalı A.’inde durumu bilen konumunda olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l–4–1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olayda; miras bırakanın taşınmaz satmasını gerektiren bir neden olmadığı gibi paraya ihtiyacının da bulunmadığı, tek oğlu olan davalı Mustafa ile birlikte yaşarken öldüğü, davalı M.’nın temlik tarihinde alım gücünün bulunmadığı, değerler arasında fahiş fark bulunduğu, 1925 ve 3128 parsel sayılı taşınmazların davalı A.’e devredilmesine karşın halen davalı Mustafa tarafından kullanıldığı görülmektedir.O halde, toplanan delillerle yukarıda değinilen ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, temliki işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, davalı A.inde durumu bilen konumunda olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,16.4.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.