Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4614 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 3432 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ: MERSİN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 09/02/2009NUMARASI: 2008/275-2009/53Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları S. K.'nın maliki olduğu 3210 parsel sayılı taşınmazın davalı Bilal tarafından vekalet görevi kötüye kullanılarak düşük bedelle diğer davalıya danışıklı olarak satış suretiyle devredildiğini ileri sürürek tapu iptali ve tescili isteğinde bulunmuşlardır.Davalılar, iddiaların yersiz olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davalı V.'in iyiniyetli 3.kişi konumunda bulunduğu, satış bedelinin düşük olması ve bedelin ödenmemesinin vekil ile vekalet veren arasındaki iç ilişki olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların miras bırakanı S.K.'nın maliki olduğu 3210 parsel sayılı taşınmazın davalı vekil B. A. tarafından 8.6.2007 tarihinde diğer davalı V.'e 60.000-TL.bedelle satıldığı, davacıların temliki işlemin danışıklı olarak düşük bedelle yapıldığını ve satış bedelinin tam olarak ödenmediğini ileri sürerek eldeki davayı açtıkları görülmektedir. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; mahkemece çekişmeli taşınmazın temlik tarihindeki değerinin 175.750 TL. olduğu belirlenerek, davalı V. tarafından diğer davalı Bilal'a 60.000 TL.havale edildiği, bu bedelinde 20.000-TL. lik kısmının davalı B. tarafından davacıların miras bırakanına gönderildiği gerekçe yapılarak davalı V.'in iyi niyetli 3.kişi konumunda olduğu, bedel düşüklüğünün ve ödeme yapılmamasının vekil ile vekalet veren arasındaki iç ilişki olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmiş isede, özellikle davalı vekil ile davalı alıcı arasındaki ilişkinin niteliği ve boyutu açısından yukarıdaki ilkeleri kapsar biçimde bir araştırma ve inceleme yapıldığı söylenemez.Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda davalı V.'in vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde olup olmadığının veya vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilip bilmediğinin veya bilmesi gereken konumunda olup olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bu yönde taraf delillerinin değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazı yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.4.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.