MAHKEMESİ : SİLİVRİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/05/2011NUMARASI : 2009/341-2011/257Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden paydaşı olduğu 621 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payının, 19.11.2008 tarihinde vekil tayin ettiği davalı kardeşi M.O. tarafından vekalet görevi kötüye kullanılarak 03.06.2008 tarihinde ve satış suretiyle diğer davalıya devredildiğini, davalıların baba oğul olup, işbirliği içerisinde kendisini zararlandırdıklarını ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalılar, davalı M.O.a husumet yöneltilemeyeceğini, esasen davacı ile adı geçen davalının çekişmeli payın 30.000TL bedelle devri konusunda anlaştıklarını ve buna istinaden davacının vekaletname düzenlediğini, anılan satış bedelinin davacıya banka aracılığıyla ödendiğini, iddiaların doğru olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, taraflar arasında hisse alım satım işleminin usulüne uygun yapıldığı ve vekilin satış bedelini davacıya ödediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 24.4.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat R. I. ile temyiz edilenler vekili Avukat F. Ç. geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 621 parsel sayılı taşınmaz davacı, davalı M.O.ve dava dışı kardeşleri adına kayıtlı iken, davacının 1/3 payının, 19.11.2008 tarihinde Bodrum ....Noterliğince düzenlenen vekaletname ile vekil tayin ettiği davalı kardeşi M.O. tarafından 03.06.2009 tarihinde ve satış suretiyle vekilin oğlu olan diğer davalıya temlik edildiği anlaşılmaktadır.Davacı, anılan temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; çekişmeli taşınmazın 1/3 payının kayden davacı M. R.’ya ait iken 19.11.2008 tarihinde vekil tayin ettiği kardeşi davalı M.O. tarafından 3.6.2009 tarihinde satış suretiyle davalı vekilin oğlu A.e temlik edildiği kayden sabittir. Gerçekten de, davacının mali sıkıntıda olması nedeniyle dava konusu taşınmazdaki payının satışı için davalı M.O.’u vekil kıldığı, vekil M.O.un çekişmeli payı 30.000TL.sına diğer davalı A.e sattığı ve anılan bedelin 6.000TL.sının doğrudan 21.11.2008 tarihinde, bakiye 24.000TL.sının ise Silivri’deki taşınmazın satış bedeli olduğu açıklaması verilerek 24.11.2008 tarihinde davacının eşi olan H.’nın banka hesaplarına gönderildiği görülmektedir. Esasen bu miktar paranın gönderildiği tarafların kabulündedir. Keşfen taşınmazın davacıya ait 1/3 payının değerinin 143.000TL.-150.000TL. civarlarında olduğu saptanmış olup, satıldığı belirtilen bedele göre arasında fahiş fark bulunduğu tartışmasızdır.O halde, anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; yapılan temlikin, vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle ve davacıyı zararlandırma kastıyla gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.Öte yandan, ödendiği tarafların kabulünde olan bedel yönünden davalı tarafın kişisel hak talebinde bulunabileceği de kuşkusuzdur.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 900.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 24.4.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.