MAHKEMESİ: KÜÇÜKÇEKMECE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 10/04/2007NUMARASI: 2006/302-2007/220Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, kayden maliki oldukları çekişme konusu taşınmazla ilgili olarak kesinleşmiş mahkeme ilamı ile projeye aykırılığın giderilmesine ve ecrimisile karar verildiğini ancak, tahliyeye ilişkin hüküm kurulmadığını ileri sürerek davalıların taşınmaza elatmasının önlenmesi isteğinde bulunmuşlardır. Davalılar, yanıt vermemiştir.Mahkemece, kesinleşmiş mahkeme ilamında yer almayan bir hususta hüküm kurulmasının mümkün olmadığı davacıların keşif delilinede dayanmadıkları gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş, karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair kurulan hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiş olmakla beraber verilen mehle rağmen temyiz giderlerinin yatırılmadığı gerekçesiyle 31.10.2007 tarih 2006/302 esas, 2007/220 sayılı kararla HUMK.'nun 434/3. maddesi hükmü gereğince "kararın temyiz edilmemiş sayılmasına" karar verilmiş ve bu kararın süresi içinde temyizi üzerine yapılan inceleme sonunda; davacıların nöbetçi Trabzon Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla mahkemeye gönderilen temyiz dilekçelerinin arka yüzünde temyiz gideri olarak 32.-YTL pulun ekli olduğuna dair meşruat bulunduğu ve bunun aksinin kanıtlanamadığı görüldüğünden yerel mahkemenin "temyiz edilmemiş sayılma" kararının ortadan kaldırılmasına karar verilip işin esasının incelenmesine geçildi.Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacıların, mülkiyet hakkına dayalı olarak dava konusu taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğinde bulundukları; daha önce bu taşınmazla ilgili açmış oldukları elatmanın önlenmesi, ecrimisil istekli dava sonunda verilen kararla projye aykırılığın giderilmesi ve ecrimisile hükmedildiği, ancak elatmanın önlenmesi isteği yönünden olumla yada olumsuz bir karar verilmediği bu nedenle elatmanın önlenmesi bakımından ilamın infaz edilemediği, davalıların taşınmazı kullanmaya devam ettiklerini ileri sürdükleri, mahkemece, davalıların keşif deliline dayanmadıkları, kesinleşmiş mahkeme ilamına görede müdahalenin men'ine karar verilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkca belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HUMK.'nun l59. maddesinde açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı yasanın l63. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekirki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazan davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önliyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir. Somut olayda, uyuşmazlığın çözümü, önceki davada düzenlenen krokinin ve eldeki davada keza çap ile projenin uygulanması; diğer bir deyişle taraf delillerinin keşif yapılarak uygulanması ile mümkün olacaktır. Bunun için, HUMK'nun 414 maddesi hükmüne göre, mahkemece verilen keşif kararında ve keşif giderlerinin yatırılması için ayni kanunun 163. maddesi uyarınca ilgili tarafa tanınan önel ve kesin önele ilişkin ara kararında; yapılması gereken,işlerin neler olduğunun tam bir açıklıkla belirtilmesi, sürenin yeterli ve elverişli olması;keşif giderlerinin (hakim ve mahkeme personelinin yol tazminatını,taşıt giderlerini, tanık ve bilirkişi ücretlerini ve bunlara çıkarılacak davetiye giderlerini kapsayacak biçimde) ayrıntılı olarak saptanması;davanın taraflarca bizzat takip edildiğinin anlaşılması halinde,önele uymamanın doğuracağı sonuçların kendilerine açıklanması ve tarafların uyarılması zorunludur. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde işlem yapılması, sonucuna göre davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kesin önelden söz edilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacıların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.04.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.