MAHKEMESİ: PENDİK 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 09/10/2008NUMARASI: 2007/367-2008/340Taraflar arasında görülen davada;Davacı vasisi, vesayet altında bulunan davacı M. S.'in 123 parsel sayılı taşınmazdaki A.Blok 12 nolu bağımsız bölümünü mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı şekilde eşi Nurcihan'a temlik ettiğini M. S.'in temlik tarihinde hukuki ehliyete de sahip olmadığını ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuş, yargılama sırasında muvazaa hukuksal nedenine dayandıklarını açıklamıştır.Davalı, miras bırakan annesi N.'un taşınmazın bedelini ödemek suretiyle üçüncü şahıslardan satın aldığını, ancak sicilin davacı adına oluşturulduğunu, Türk vatandaşı olunca taşınmazı annesinin üzerine aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, ehliyetsizlik ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davanın davacının vasisi tarafından, davacının, çekişme konusu taşınmazını ayrı ayrı tarihlerde pay temlik etmek suretiyle tarafların ortak miras bırakanına devrettiği, davacının, temlik tarihlerinde hukuki ehliyete haiz olmadığı, kaldı ki, yapılan temliki işlemlerin muvazaalı olduğu ileri sürülerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunulduğu; dava dilekçesi içeriğine göre, ehliyetsizlik ve muvazaa hukuksal nedenlerine birlikte dayanıldığı, ancak, mahkemenin 24.04.2008 tarihli ara kararında, davacı taraf vekiline, davada bu hukuksal sebeplere birlikte dayanılamayacağı bildirilerek, davasını bu hukuki sebeplerden birine hasretmesi için süre verilmesi üzerine, davacı taraf vekilinin 24.04.2008 tarihli dilekçe ile davanın muvazaa hukuksal nedenine dayandırıldığı yönünde açıklama yapıldığı anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.Bu durumda, mahkemenin isteği üzerine davacı taraf vekilinin vermiş olduğu dilekçenin, ehliyetsizlik hukuksal nedeninden vazgeçildiği şeklinde yorumlanamayacağı kaldı ki yasal olmadığı anlaşılan beyana zorlama sonucu elde edilen beyanında hukuki sonuç doğurmayacağı kuşkusuzdur.O halde, davada, ehliyetsizlik hukuki sebebi yanında, muvazaa hukuksal nedeninede dayanıldığına göre, hukuki ehliyetin kamu düzeni ile ilgili olması sebebiyle mahkemece kendiliğinden gözetilerek, önemine binaen öncelikle inceleme yapılması gerekeceği kuşkusuzdur.Ne varki, mahkemece ehliyetsizlik yönünden bir araştırma yapılmış değildir.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranmaeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır. Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde, tarafların delilleri eksiksiz toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra, davacı tarafından, taşınmazın tarafların ortak miras bırakanına yapılan temlik tarihlerinde hukuki ehliyete haiz olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, davacının ehliyetsiz olması halinde davanın kabulüne karar verilmesi, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde muvazaa hukuksal nedenine dayalı isteğin değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.4.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.