Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4578 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 2435 - Esas Yıl 2008





MAHKEMESİ : BOZDOĞAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 04/05/2007NUMARASI : 2005/179-2007/95Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, ortak miras bırakanları O.Y. ın mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla oğlu davalı R.a 555 Parsel sayılı taşınmazı satış suretiyle 31.03.1989 da temlik ettiğini ,R.ın da bu taşınmazı kayınpederi davalı A.ye satış suretiyle 21.1.2003 te temlik ettiğini işlemlerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payları oranında tapu iptal , tescil isteğinde bulunmuşlardır. Davalı R.davanın reddini savunmuş,davalı A.ise taşınmazı R..kendisine olan borcuna karşılık (miktar belirtilmeden)satın aldığını,farklı köyde oturduğu için taşınmazı damadı olan davalı R.ın kullandığını,ancak gelirlerini kendisine verdiğini savunmuştur. Mahkemece, temliki işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kanıtlanamadığı, murisin çocukları arasında paylaştırma amacını güttüğü gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden çekişme konusu 555 parsel sayılı taşınmazı miras bırakan O.Y.ın 31.03.1989 tarihli akitle satış suretiyle davalı oğlu R.'a temlik ettiği Ramazanında 21.01.2003 tarihinde kayınpederi davalı A..'ye satış suretiyle intikal ettirdiği davacı tarafından işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu ileri sürülerek eldeki davayı açtığı mahkemece mirasçılar arasında murisin denkleştirici tasarruflarda bulunduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği görülmektedir.Bilindiği üzere;uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamıyacağıda kuşkusuzdur. Kural olarak miras bırakandan tüm mirascılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve begeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirascıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kasdının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Yukarıda ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde miras bırakanın tüm mirasçılarını kapsayacak biçimde denkleştirme amacıyla tasarrufta bulunduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Zira denkleştirme olgusu kayden doğrulanmadığı gibi taşınmazın devir (akit) tarihli değeri ile o tarih itibariyle saptanan gerçek değeri arasında fahiş fark olduğu, taşınmazın davalılardan R. tarafından diğer davalı A.ye devredildiği halde davalı R. tarafından kullanıldığı R. ile son kayıt maliki A.arasında taşınmazın tasarrufu bakımından bir kira ilişkisinin bulunduğunda iddia ve ispat edilmediğine göre, taşınmazı satan R.ın kullanmasının hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, öyleyse A.bakımından Türk Medeni Kanununun 1023.maddesi hükmünün uygulanamayacağı ayrıca miras bırakanın satma ihtiyacının bulunmadığı, asıl amacın terekeden mal kaçırma olduğu sonucuna varılmaktadır.Bu durumda davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın reddi doğru değildir.Davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 9.4.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.