Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava; hata hukuksal nedenine dayalı miras taksim sözleşmesinin iptali ve tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; tarafların muris H. Ü. mirasçıları oldukları, mirasbırakanın ölümü üzerine bütün mirasçıların katılımı ile tapuda resmi akde yansıtılan 19/08/2005 tarihli rıza-i taksim sonucu, murisleri adına kayıtlı taşınmazların tapuda intikali sağlandıktan sonra mirasçılar arasında paylaştırıldığı, mirasbırakanın paydaşı olduğu müfrez 147 ada, 2 parsel, 148 ada, 1 parsel ve 148 ada, 2 parseldeki payların davalı H.. Ü.., 148 ada, 3 parselin dahili davalı İ.. T.., 131 ada, 28 parselin davacı K.. D.., 131 ada, 185 parselin dahili davalı C.. E.., 131 ada, 193 parselin ise dahili davalı A. S. adına tescil edildiği, anılan parsellerden dahili davalı İ.. T.. adına kayıtlı 148 ada, 3 parselin 28/09/2005 tarihli akitle davalı H.. Ü..'nün çocukları H.. Ü.. (1/2) ve A. .Ü'ye (1/2 ) satış yoluyla temlik edildiği, taksime konu edilen müfrez 148 ada, 1, 2 ve 3 sayılı imar parsellerinin 686 kadastral parselden imar uygulaması sonucu ifrazen oluştuğu ve taksim sonucu davalı adına, imar uygulaması dışında kalan kısmın ise 686 parsel olarak davacı ve dahili davalı A.S. ve C.. E.. adına mütesaviyen tescil edildiği anlaşılmaktadır.Davacı dava dilekçesinde; murisin ölümünden sonra aralarında yaptıkları sözlü anlaşmada "baba evi olan avlulu ahşap evin üzerinde bulunduğu 686 sayılı kadastral parselin" kız çocukları adına tescili karşılığında diğer taşınmazların erkek çocuklarına bırakılmasının kararlaştırıldığını, anlaşmaya uygun olarak 686 parsel sayılı taşınmazın 1/3'er payla kız çocukları adına diğer taşınmazların ise erkek çocukları adına tescil edildiğini ancak daha sonra Aralık 2009 tarihinde tapuda yaptığı araştırmada avlulu ahşap ev vasfındaki 686 kadastral parselde kısmi imar uygulaması yapıldığı ve ahşap evin müfrez 148 ada, 2 parsel üzerinde kaldığı ve anılan imar parselinin de müfrez 148 ada, 1 ve 3 nolu parsellerle birlikte aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak davalı adına kayıtlandığını, gerek davalı adına kayıtlanan 148 ada, 2 parselin gerekse imar dışı bırakılan 686 sayılı kadastral parselin "avlulu ahşap ev" vasfı ile sicile kayıtlı olmasının kendilerini yanılttığını, imar uygulaması ile hataya düştüklerini, okuma - yazmalarının olmamasından yararlanıldığını, tapu sicil kaydında oluşturulan sonucun gerçek iradelerini yansıtmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Hemen belirtilmelidir ki; hak düşürücü süreyi düzenleyen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 39. (818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 31. ) maddesi '' yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır'' hükmünü içermektedir. O halde, hak düşürücü sürenin geçmiş olması halinde mahkemece işin esasının incelenemeyeceği ve salt bu nedenle davanın reddine karar verileceği kuşkusuz olup sürenin mahkeme tarafından re'sen dikkate alınıp incelenmesinde yasal zorunluluk bulunmaktadır.Somut olayda; davacı tapu sicilindeki gerçek iradelerini yansıtmayan durumu Aralık 2009 tarihinde öğrendiğini belirtmiş ise de mahkemece bu husus üzerinde durulduğunu, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp -açılmadığı konusunda yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilmeme olanağı bulunmaktadır.Öte yandan bilindiği üzere, tapu iptal tescil istemli davaların kural olarak son kayıt malikine karşı açılması zorunludur. Aksi bir durum kayıt malikinin tarafı olmadığı bir davada mülkiyet hakkını yitirmesi sonucunu doğurur ki bu hem Anayasanın 35. maddesine hem de Türk Medeni Kanunu’nun 683. ve devamı maddelerinde düzenlenen mülkiyet hakkına aykırı düşer. Ayrıca Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun temel ilkesi olan "karar altına alınacak hakkın ilgilisinin, davacı ve davalı sıfatı ile davada yer alması ilkesi zedelenmiş olur. Bu durumda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 124. maddesinin sağladığı olanak da gözetilerek çekişmeli taşınmazlardan 148 ada, 3 parselde satın alma yoluyla malik olan Hüsnü Ünlü ve Ahmet Ünlü'nün de davada yer almasının sağlanması gerektiğinde kuşku yoktur.Hal böyle olunca; öncelikle yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde davanın yasal süresi içerisinde açılıp-açılmadığının irdelenmesi, davada ileri sürülen hususların Aralık 2009'da öğrenildiği ileri sürüldüğüne göre bu iddanın kanıtlanabilmesi için davacı yana önel verilmek suretiyle olanak tanınması, tarafların bildirdikleri ve bildirecekleri delillerin toplanması, toplanan ve toplanacak delillerin birarada değerlendirilmesi, davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığının tespiti halinde davanın reddine karar verilmesi, hak düşürücü süre içerisinde açıldığı sonucuna varıldığı taktirde ise hata olgusunun yasal ve kabul görmüş Yargıtay ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesi, öte yandan çekişmeye konu müfrez 148 ada, 3 imar parsel bakımından dava İ.. T..'e yöneltilmiş ise de anılan kişinin taşınmazı temellükünden kısa bir süre sonra dava dışı kişilere temlik ettiği gözetilerek 6100 sayılı HMK'nin 124. maddesi uyarınca değerlendirme yapılması ve hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalının temyiz itirazları yerindedir, kabulü ile hükmün açıklanan nedenlere hasren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, sair hususların bozma nedenine göre inceleme konusu yapılmamasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.