MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 16/05/2007NUMARASI: 2006/48-2007/103Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacı, kayden paydaşı olduğu 16 parsel sayılı taşınmaza, davalı tarafından yapılanmak suretiyle müdahale edildiğini ileri sürüp, elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil istemiştir.Davalı, paydaş olduğunu bildirerek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, tarafların paydaş olduğu, çekişmeli taşınmazda özel parselasyon veya harici taksim sözleşmesi yapıldığının kanıtlanamadığı, davalı tarafından diğer paydaşların izni alınmaksızın bina yapıldığı gerekçesi ile yıkım isteğinin reddine; diğer isteklerin kabulüne karar verilmiştir.Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, paydaşın paydaş aleyhine açtığı elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Çekişmeli 16 parsel sayılı taşınmazın taraflar ve dava dışı kişiler arasında paylı mülkiyet üzere olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere, Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanununun 2l3, Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "akte vefa" kuralının yanında Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, Medeni Kanunun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Ayrıca çekişmeli taşınmazda davalının yararlanması miras bırakanı annesi S.. F. D.den intikal eden paydan kaynaklanmakta olup, anılan miras bırakanın diğer mirasçısı olan F.'nın da çekişme konusu binadan yararlandığı keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda da bildirilmiştir. Davacı İdare ise, işgalin davalı İlhan tarafından gerçekleştirildiğini iddia etmiştir. Öyle ise, çekişmeli taşınmazda davalı irsen paydaş olduğuna göre, binanın kimin tarafından yapıldığı ve fiilen kimin tarafından kullanıldığı hususunun öte yandan yapılan binanın Türk Medeni Kanununun 692. maddesi hükmünde öngörüldüğü üzere taşınmazın özgülendiği amacı değiştirip değiştirmediği, kullanmanın gerekli kıldığı ölçüyü aşan yapı niteliği taşıyıp taşımadığının açıklığa kavuşturularak, davada yıkımda istenildiğine göre, Türk Medeni Kanununun 684. maddesi gereğince yapının zeminin mülkiyetine tabi olacağı nedeniyle gerektiğinde kayıt maliki olan S.'nin dava dışı mirasçısının davaya dahil edilmesinin düşünülmemesi de hatalıdır.Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilke ve olgulara göre araştırma ve inceleme yapılıp, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, 07.04.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.