MAHKEMESİ: KEŞAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 10/10/2007NUMARASI: 2005/66-2007/317Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakanın hasta ve tasarruf ehliyeti bulunmadığı dönemde muvazaalı olarak 9 parça taşınmazı önce Ş.K.a, ondan da davalılara satış yoluyla temlik ettiğini, satış bedellerinin düşük olup murisin satış iradesi bulunmadığını ileri sürüp muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adına tesciline, olmadığı taktirde tenkisine karar verilmesini istemiştir.Davalılar, miras bırakanın ihtiyacı nedeniyle sattığı taşınmazları dava dışı Ş.ten bedelini ödeyerek satın aldıklarını, iddiaların doğru olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların davalılara temlikinin muvazaalı bulunduğu iddiasının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 244 parsel sayılı taşınmazla ilgili miras bırakan tarafından davalılara yapılan bir temlik bulunmadığı, davalı F.in anılan taşınmazı dava dışı üçüncü kişilerden satış yolu ile edindiği belirlenmek suretiyle mahkemece, 244 parselle ilgili davanın reddedilmiş olması doğrudur. Davacıların bu parsele yönelik temyiz itirazları yerinde değildir, reddine. Dava konusu, diğer parsellere ilişkin temyiz itirazlarına gelince; miras bırakanın 159 parselin 156/336, 224 parselin 27/168, 243 parselin 156/336, 245 parselin 1/3, 289 parselin 27/168, 344 parselin 156/336, 365 parselin 27/168, 383 parselin 156/336 payını 13.03.2003 tarihli akitle dava dışı Ş. K.a; onunda 159, 224, 243, 289, 344, 365, 383 parsellerdeki anılan payları 07.08.2003 tarihli akitle davalı S.e; 245 parselin 1/3 payını ise yine 07.08.2003 tarihli akitle davalı F..'e satış yoluyla temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacılar, anılan bu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde, miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı? yoksa mal kaçırma amacın mı? üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur. Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazların akit tarihinde gösterilen bedelleri ile o tarih itibariyle keşfen saptanan gerçek satış değerleri arasında aşırı bir oransızlık (fiyat farkı) bulunduğu, miras bırakanın sosyal güvencesi olduğu (Bağ-Kur'dan yaşlılık aylığı aldığı) bu kadar taşınmazını satmayı gerektirecek nitelikle ihtiyaç içinde olmadığı, ölümüne yakın tarihlerde temlik yapılmasına rağmen terekesinden para çıkmadığı, satışın kısa aralıklarla olduğu, ara malik durumunda bulunan ve emlakçılık yapan Ş.. K..'ın da satın almaya rağmen taşınmazları kullanmadığı, başka şekilde de istifade etmediği, elde edilen bulgular, yukarıda gösterilen ilkelerle birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde miras bırakanın gerçek niyetinin diğer mirasçılardan mal kaçırmak olduğu, böylece yapılan temliklerin muvazaalı bulunduğu sonucuna varılmaktadır.Bu durumda, 159, 224, 243, 245, 289, 344, 365, 383 parseller yönünden davanın temlike konu olan paylar bakımından kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacıların bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.04.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.