MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptal, tescil, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece, asıl davada davalı ... aleyhine açılan davanın kabulüne, birleşen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davalı ... vekilince yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12.04.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilen vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı ... vekili Avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Asıl dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil; birleşen dava ise çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Davacı, davalı ...'dan aldığı faiz karşılığı borç para nedeniyle maliki olduğu 659 parsel sayılı taşınmaz ile 1.265.000,00 TL meblağlı senedin teminat olarak verildiğini, 1.2.2010 tarihinde imzalanan protokolde ödeme takviminin belirlendiğini, ancak davalı ...'ın sözleşmeye aykırı olarak taşınmazı diğer davalı ...'e danışıklı olarak temlik ettiğini, aynı şekilde senedinde danışıklı olarak üçüncü kişilere ciro edildiğini, icraya konan senet beledilinin ödendiğini ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.Davalı ..., protokolün dava dışı şirket ile imzalandığını ve borçları karşılığı 14.11.2008 tarihinde taşınmazın kendisine devredildiğini, borçların tamamının ödenmediğini, ekonomik zorluk nedeniyle diğer davalıya taşınmazı sattığını, iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuş; diğer davalı ... ise, tapu siciline güvenerek taşınmazı satın aldığını belirtip davanın reddini savunmuş, birleşen davasında ise; kayden maliki olduğu 659 parsel sayılı taşınmazın davalı tarafından haksız olarak işgal edildiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuştur.Mahkemece, inançlı işlemin yazılı belge ile kanıtlandığı, bono bedelinin icra takibi sonunda ödendiği, son kayıt malikinin ise TMK'nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı gerekçeleri ile asıl davada davalı ... aleyhine açılanın davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacı şirket ile davalılardan .... arasında 01.02.2010 tarihinde imzalanan adi yazılı protokole göre, şirketin aldığı 1.000.000,00 TL borca karşılık 659 parsel sayılı taşınmaz ile 1.120.000,00 TL meblağlı senedin teminat olarak verildiği, borcun ödenmesi halinde taşınmazın iadesi ya da belirtilen kişiye devrinin kararlaştırıldığı görülmektedir.Gerçekten de, davacının maliki olduğu çekişme konusu 659 parsel sayılı taşınmazın 14.11.2008 tarihli resmi akit ile davalı ...'a, ondanda 16.2.2010 tarihinde diğer davalı ...'e satış suretiyle temlik edildiği kayden sabittir.Nitekim, davacı şirket ile davalı ... arasında imzalanan 1.2.2010 tarihli protokolün, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca taşınmazın mülkiyetinin naklinin sebebini teşkil edeceği ve taraflar arasında yapılan inançlı işlemin belgesi olduğu sabittir. Anılan belgenin sıhhati bakımından herhangi bir itirazda bulunulmamıştır.Bu durumda taraflar arasındaki çekişmenin, son kayıt maliki İdris'in iyiniyetli olup olmadığı ve protokolde geçen paranın davacı şirket tarafından ödenip ödenmediği noktasında toplandığı açıktır.O hâlde; taşınmazın akit tarihlerindeki gerçek değeri, davalılar arasındaki beşeri ilişki, davalı ... hakkındaki ekonomik sosyal durum araştırması, alım gücü, tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davalı ...'in Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanabileceği söylenemez. Esasen bu husus mahkemeninde kabulündedir.Ancak, dosyada yer alan bilgi ve belgelere göre; davacı şirketin 10.7.2010 tarihinde keşide ettiği ve davalı ...'ın alacaklı olduğu 1.265.000,00 TL meblağlı senedin icra takibine konu olduğu, ayrıca davacı şirket ile davalı ... arasında aynı tarihte (10.7.2010) imzalanmış ödünç sözleşmesine görede davacı şirketin davalı ...'dan 1.217.000,00 TL borç aldığı görülmektedir.Ne var ki; davalı ... savunmalarında, 1.2.2010 tarihli protokolde sözü edilen senet ile icraya konan senedin aynı senet olmadığı ve davacının protokolde kararlaştırılan borcu ödemediği yönündeki itirazları mahkemece yeterince açıklığa kavuşturulmadan 13.7.2012 tarihli anlaşma ile davacının borçlarını ödediğinden söz edilerek sonuca gidilmiştir.Hemen belirtilmelidir ki; davacının, inanç sözleşmesi iddiası ile sunduğu belgeye göre taşınmazın tapu kayldının iptali ve adına tescilini isteyebilmesi için Türk Borçlar Kanununun 97. maddesi uyarınca öncelikle kendi edimini yerine getirmesi zorunludur. Hâl böyle olunca; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 97. maddesi uyarınca 1.2.2010 tarihli protokole göre davacının kendi edimini yerine getirip getirmediğinin araştırılması, tarafların bu husustaki iddia ve savunmaları üzerinde yeterince durulması, delillerinin toplanması, sonucuna göre asıl ve birleşen davalar hakkında bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davalı (birleşen davacı) ...'ın temyiz itirazları değinilen hususlar itibariyle yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.