MAHKEMESİ: İZMİR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 21/06/2011NUMARASI: 2010/289-2011/246Taraflar arasında görülen davada; Davacı, davalılar adına kayıtlı olan 2267 ada 61 ve 62 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının beyanlar hanesinde “6172m2 fazlalık hakkında Defterdarlığa yazılan 20.04.1944 tarih ve 822 sayılı yazı takip edilecektir” beyanının bulunduğunu ileri sürerek, beyanlar hanesindeki Hazine fazlalığının hisse oluşturulmak suretiyle Hazine adına tescilini istemiştir.Davalılar, 3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesi gereğince hak düşürücü sürenin geçtiğini, çekişmeli taşınmazlardaki miktar fazlalığı şerhinin aynı adadaki tüm parsellerde mevcut olduğunu, bu durumda fazlalığın tamamının kendilerinden talep edilmesinin yasal dayanağının bulunmadığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazlarda 6172 m² Hazine fazlalığı olduğuna ilişkin şerhin ilk tesiste tapuya işlendiği, fazlalığın hisseye dönüştürülmesi gerektiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, taraflarca süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 17.04.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat S. O. ile diğer temyiz eden vekili Avukat H.S.geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, çap kaydındaki “kayıt miktar fazlasının hazineye ait olacağına” dair şerh gereğince tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup; mahkemece, çekişmeye konu edilen 61 ve 62 parsel sayılı taşınmazlardaki miktar fazlasının, taşınmazların genel yüzölçümlerine isabet eden pay oranında davacı paydaş kılınmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Gerçekten de, çekişmeli müfrez parsellerin öncesini teşkil eden 19 parsel sayılı taşınmazın kadastro tutanağında 5543 sayılı Yasa ile yürürlükten kaldırılan 2510 sayılı Yasanın 23. maddesi hükmü uyarınca “miktar fazlalıklarının hazineye ait olacağına” dair şerh verilmek suretiyle tespitinin yapıldığı, ayrıca 19 parselin tespitine 2510 sayılı Yasa gereğince tesis edilen tapu kayıtlarının uygulanarak kadastrosunun gerçekleştirildiği sabittir.Hemen belirtilmelidir ki, kadastro tespitinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Kadastro Yasasında; 3402 sayılı Kadastro Yasasının 12/3 maddesinde öngörülen kadastrodan önceki nedenlere dayalı olarak tutanakta belirtilen haklara, tespitlere ve sınırlandırmalara karşı 10 yıl geçtikten sonra açılacak davaların dinlenmesine olanak bulunmadığına ilişkin bir yasal düzenlemeye yer verilmemiş ise de, 09.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 Sayılı Yasanın geçici 4. maddesinde kadastrodan önceki nedene dayalı olarak dava açılması bakımından 1 yıllık süre öngörülmüştür.Somut olayda; kadastro tutanağında yer verilen ve sicile yansıtılan miktar fazlası şerhinin terkini konusunda süresinde bir dava açılmadığına göre, şerhin tevlit ettiği hakkın korunması gerekeceği açıktır.O halde, mahkemece davanın kabul edilmiş olması kural olarak doğrudur. Ancak, mahkemece kadastro sırasında çekişmeli taşınmazların öncesini oluşturan 19 parsel sayılı taşınmaza uygulanan tapu kaydı ve varsa haritası getirtilmemiş ve keşfen yerine tatbik edilmek suretiyle kayıt kapsamı saptanmamış, anılan kaydın çekişme dışı başka parsellere de revizyon görüp görmediği belirlenmemiştir. Anılan işlemlerin gerçekleştirilmemiş olması doğru olmadığı gibi, 19 parsel sayılı taşınmazın yüzölçümünün 17200m² olduğu, oysa kadastro tutanağında uygulanan kayıt miktarının 12 dönüm olarak ifade edildiği gözetildiğinde, 17200 m² yüzölçümünden 6172m²'lik miktar tenkis edildiğinde bakiye kısmın kadastroya uygulanan tapu kaydının yüzölçümünün altına düştüğü, buna göre de davalı tarafa kayıt miktarından az yer bırakıldığı görülmektedir.Diğer taraftan, kabul tarzı itibariyle de, öncelikle kayıt miktar fazlasının çekişmeli taşınmazlardan ifrazının mümkün olup olmadığı üzerinde durulmaksızın doğrudan hazinenin paydaş kılınması suretiyle neticeye gidilmiş olması da isabetsizdir.Öyleyse, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olmasının doğru olduğu söylenemez.Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13. maddesinin j. Bendi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraf vekilleri için 900.00.'er-TL. duruşma avukatlık parasının karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, 17.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.