Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, duruşma isteği duruşma gideri (pul) yokluğundan reddedilerek gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan R.. Y..'ın 10.3.1999 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı ile davalının babası olan dava dışı Abdullah'ın kaldığı, mirasbırakanın 1.10.1997 tarihinde dava konusu 2530 parsel sayılı taşınmazı ölünceye kadar bakma akdi ile torunu olan davalıya temlik ettiği, davalının ise 26.9.2002 tarihli satış işlemi ile taşınmazdaki 1/2 payı dava dışı kardeşi olan N. S.. devrettiği anlaşılmaktadır. Davacı, işlem tarihinde çok yaşlı olan mirasbırakana baskı yapıldığını ve davalılarca kandırıldığını, işlemin muvazaalı olduğunu ileri sürerek davalı adına kayıtlı 1/2 pay ile ilgili olarak tapu iptal ve tescil isteği ile eldeki davayı açmıştır.6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK m. 514)).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir. Somut olaya gelince, temlikin ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile yapıldığı, bu temlikin ivazlı akitlerden olduğu, işlem tarihinde 92 yaşında olan mirasbırakanın bakılma ihtiyacı içinde olduğu ve sözleşmenin bakım karşılığı yapıldığı, mirasbırakanın sağlığında bakılmadığı iddiasıyla herhangi bir dava açmadığı, amacının mirasçıdan mal kaçırmak değil, kendisine baktırmak olduğu, ölümünden 10 yıl sonra dava açıldığı, tanık beyanlarına göre mirasbırakana uzun yıllar davalı ve anne-babasının baktığı, yakın akrabalar arasında ölünceye kadar bakma akdi yapılamayacağına dair bir şart bulunmadığı, mirasbırakanın dilerse mirasçısı ile dilerse 3. bir kişi ile böyle bir sözleşme yapabileceği, mirasbırakana baskı yapıldığı yahut kandırıldığı iddialarının ise kanıtlanamadığı gözetildiğinde davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.Hal böyle olunca, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.2.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.