MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen, tapu iptali tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, miras payı oranında tescil istemine ilişkindir. Davacı, mirasbırakan babası ...’ın, 11653 parsel sayılı taşınmazını oğlu davalı ...’a temlik ettiğini, ...’ın da 20 gün sonra diğer davalı eşi ...’ya devrettiğini, yapılan işlemin hukuki niteliği konusunda bilgi sahibi olmadığını, satış olduğu takdirde ortada gerçek bir satışın olmadığı, bağış olduğu takdirde ise saklı payına tecavüz edildiğini ileri sürerek, taşınmazın devrine ilişkin işlemin iptalini istemiş, aşamadaki beyanında davanın taşınmazdaki 6 numaralı bağımsız bölüm haricindeki tüm bağımsız bölümlere ilişkin olduğunu, 6 nolu bağımsız bölüm hakkında feragat beyanında bulunduklarını, bu bölüm hariç tüm kayıtların iptali ile davacının ¼ miras payı oranında tescilini istemiştir.Davalılar, dava konusu taşınmazın 3.5.1988 tarihinde ... tarafından ... Belediyesi'nden satın alındığını, taşınmaz üzerindeki evin inşaatının ve masrafının davalı ... ile birlikte mirasbırakan tarafından yapıldığını, mirasbırakanın taşınmazın çıplak mülkiyetini ...’a devrettiğini, satış bedeli için eşi ...’nın altınlarını sattığını, bir miktar para da ekleyerek babasına verdiğini, 25.1.1996'da intifa hakkının da davalı ...’a satıldığını, bu satış karşılığında para ve 3.800 m² alana sahip Sedat’a ait arazinin mirasbırakana verildiğini, 6.12.2001 tarihinde inşaatları tamamlanarak kat mülkiyetinin kurulduğunu, taşınmazda 6 bağımsız bölüm oluştuğunu, oluşan bu 6 bağımsız bölümden sadece bir adedinin davalı ...’ya satıldığını, yapılan işlemlerin bağış olmayıp, mal kaçırma ya da muvazaanın sözkonusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davalı ... aleyhindeki davanın pasif husumet yokluğundan reddine, dava konusu 11653 parsel sayılı taşınmazdaki 1, 2, 3, 5 ve 6 bağımsız bölümlerin tapu kaydının iptali ile 3/16 pay oranında davacı adına tescile karar verilmiştir. Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden, çekişme konusu 11653 parsel sayılı kargir ev vasfındaki taşınmazın 19/04/1990 tarihinde mirasbırakan tarafından intifa hakkı üzerinde bırakılıp, çıplak mülkiyetinin davalı ...’a satış suretiyle temlik edildiği, 25/01/1996 tarihinde intifa hakkının da devredildiği, taşınmazda 06/12/2001 tarihinde kat mülkiyeti kurulduğu, 1 ve 2 nolu bağımsız bölümlerin işyeri, 3 nolu bağımsız bölümün depo, 5 ve 6 nolu bağımsız bölümlerin mesken vasfı ile davalı ... adına tescil edildiği, 4 nolu bağımsız bölümün 26/12/2011 tarihinde davalı ... tarafından, diğer davalı eşi ...’ya satış suretiyle devredildiği, davacı vekilinin 08/03/2013 tarihli dilekçesi ile davanın taşınmazdaki 6 numaralı bağımsız bölüm haricindeki tüm bağımsız bölümlere ilişkin olduğunu 13/06/2012 tarihli dilekçesi ile de 6 nolu bağımsız bölümden feragat ettiklerini, bu bölüm hariç tüm kayıtların davacının 1/4 miras payı oranında tescilini istediklerini bildirdiği, mirasbırakan ...’nün 05/07/2007 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı ..., davalı ... ve dava dışı çocukları ... ve ...’i bıraktığı anlaşılmaktadır. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; dinlenen tanıklar ve yerel bilirkişiler temlikin satış olduğunu bildirmişler; davalı, bedeli eşinin altınlarını satarak ve mirasbırakana bir taşınmaz vererek ödediğini savunmuştur. Gerçekten de, davalı ...’a ait 3192 parsel sayılı taşınmaz 09/04/1997 tarihinde mirasbırakana satış suretiyle aktarılmıştır.Yine, dinlenen tanıklar mirasbırakanın diğer çocuklarından mal kaçırmasını gerektirecek bir vakıa ortaya koymuş değillerdir. Kaldı ki, tanık olarak dinlenen dava dışı mirasçıların beyanlarından, mirasbırakanın çocuklarından Mehmet’e ev yapımı konusunda yardım yaptığı, kızı ...’a bir bahçeyi karşılıksız olarak verdiği, davacı ...’e demir ve çimento gönderdiği, bir davacı tanığının beyanına göre de bütün çocuklarına aynı mesafede bulunduğu anlaşılmaktadır. Somut olgular yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde temlikin gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.