MAHKEMESİ : FETHİYE 1. SULH HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/04/2012NUMARASI : 2011/1005-2012/364Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi,yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, paydaşlar arasında parsel içindeki yola elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkin olup mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; arsa vasıflı 220 ada 4 parsel sayılı taşınmazın imar uygulaması ile oluştuğu, davacı ve davalıların taşınmazda pay satın alarak paydaş hale geldikleri, taşınmazın içinde davacı ve davalılardan S..'e ait iki adet konut bulunduğu, davacının, davalı S..'in kullandığı kısımda bulunan ve uzun yıllardır kullandığı yolu bu davalının hisseyi devraldıktan sonra duvar örmek ve ağaç dikmek suretiyle kapatarak ana yola çıkışını engellediğini ileri sürerek bu bölüme yönelik elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğiyle eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere TMK.nun 706, BK.'nun 2l3,(TBK. m.237) T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında TMK.'nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK.'nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince, yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde mahkemece hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda araştırma yapılması, tüm paydaşları kapsar biçimde fiili kullanma biçimi veya harici taksim olgusu bulunup bulunmadığının belirlenmesi, uyuşmazlığın paylı mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmesi, başka bir ifadeyle davacı yönünden intifadan men olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek karar verilmiş olması doğru değildir. Kaldı ki davacının iddia ettiği gibi, bilirkişi raporlarında gösterildiği ve krokilendirildiği şekilde, uzun süredir tüm paydaşları bağlayan fiili kullanma biçiminin varlığının tespiti halinde davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceği kuşkusuzdur.Davacının temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.