Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4369 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 2571 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ: ANTALYA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 09/05/2008NUMARASI: 2005/132-2008/174Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kadastro çalışmaları sırasında 787 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydına istinaden davalı adına tespitle tescil edildiğini, dayanak tapu kaydının gayri sabit hudutlu olup miktar fazlasının da davalı adına yazıldığını, taşınmazın 1.derece doğal sit alanında ve bataklık sazlık nitelikli devletin hüküm ve tasarrufu atındaki yerlerden olduğunu ileri sürüp tapu kaydının iptali ile hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı, iddiaların doğru bulunmadığını,1957 yılında kadastro ile adına tescil edilen taşınmazı yıllardır kullandığını belirtip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın bir bölümünün tapu kaydının miktar fazlası olarak davalı adına tescil edildiği,1952 yılından sonra bataklık nitelikli yerlerin zilyetlikle edinilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacı ve bir kısım dahili davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu taşınmazın kadastro tespitinin 26.08.1953 tarihinde yapıldığı, 21.03.1958'de kesinleştiği ve davanın 28.04.2005 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Her ne kadar nizalı taşınmazın tapu kaydının miktar fazlası olan bölümünün devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin "bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 21.03.1958 tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir. O halde, davacının temyiz itirazları yerinde değildir, reddine. Bilindiği üzere, hak düşürücü süre olumsuz dava şartlarından olup kamu düzeni ile ilgilidir. Mahkemece, davanın her aşamasında resen gözetilmesi gerekli bir kuraldır. Kaldı ki, 5841 Sayılı Yasa ile getirilen değişikliklerin kesin hüküm halini almamış davalara da uygulanacağı öngörülmüştür.Davalılar H.ve H.'in temyiz itirazlarına gelince; yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gözetilmek suretiyle davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi için karar bozulmalıdır.Öyleyse, davalılar H. ve H.'in temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.04.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.