MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece, davalı ... yönünden davanın kısmen kabulüne, diğer davalılar yönünden iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.Davacılar, paydaş oldukları 1436 parsel sayılı taşınmazın 17.750 m² kısmına, davalılar ve öncesinde murislerinin müdahale ettiklerini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve ecrimisile karar verilmesini istemişlerdir.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece; davalı ... yönünden müdahalenin keşfen saptandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne diğer davalılar yönünden reddine karar verilmiş, karardan sonra re'sen 11.07.2014 tarihli duruşma açılarak "davacı ... yönünden davanın reddine, 1.148,88 TL. ecrimisil bedelinin davalı ...'den alınarak davacı kısıtlı Pakize Arıbaş'a verilmesine" şeklinde düzeltme kararı verilmiş, bu karar 16.7.2014 tarihinde gerekçeli karara tashih şerhiyle eklenmiştir.Bilindiği üzere, tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; 6100 sayılı HMK.'nın 297.maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 6100 Sayılı HMK'nın 294. ve 298/2. maddeleri öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada 6100 Sayılı HMK'nın 294/4. maddesinin getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde yasal düzenlemelere uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile Usul Yasasının yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Bilindiği üzere; taraflar arasındaki çekişme hangi hususa ilişkin ise; taleple bağlı kalınarak çekişmenin giderilmesi asıldır. Anılan bu kural, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 26.maddesindeki ''Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez.'' hükmünün bir gereği olup, istek dışına çıkılarak karar verilemez. Ayrıca anılan Yasa'nın 297/2. maddesi uyarınca, hüküm sonucu kısmında; istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Yukarıdaki açıklamaya göre davacı ... yönünden usulüne uygun olarak verilen bir karar yoktur.Bu nedenle mahkemenin 16.07.2014 tarihli tashih kararının ortadan kaldırılmasına karar verilerek işin esasının incelenmesine geçildiDosya içeriği ve toplanan delillerden,davacı Pakize ile davalıların murisi İbrahim arasında 21.05.2004 tarihli düzenleme şeklinde ölünceye kadar bakma sözleşmesinin yapıldığı ve bu sözleşmeyle dava konusu taşınmazın da arasında bulunduğu taşınmazların davalıların mirasbırakanı İbrahim'e temlik edilmesi karşılığında, İbrahim'in, Pakize'ye ölünceye kadar bakma borcunu üstlenmiş olduğu ancak bakım borçlusu İbrahim'in 12.4.2009 tarihinde öldüğü ve bu sözleşmenin tapu kaydına işlenmemiş olduğu anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, ölünceye kadar bakma sözleşmelerinde bakım alacaklısının ölümü sözleşmenin sona ermesini gerektirdiği halde, bakım borçlusunun ölümü ile sözleşme son bulmaz, bakma ve görüp gözetme borcu bakım borçlusunun mirasçılarına intikal eder. Ancak yasa koyucu bakım alacaklısına, isteği dışında, bakım borçlusunun mirasçıları ile birlikte yaşamaya zorlamamak için ölümü tarihinde itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşmeyi bozma ( feshetme ) hakkı tanımıştır.(818 s. BK md. 518 – 6098 s. TBK md. 618 ) Ne var ki, bakım alacaklısının, bakım borçlusunun ölümü nedeniyle sözleşmeyi bozması ( feshetmesi ) halinde bakım borçlusuna verdiği malı aynen mirasçılardan geri istemesine yasal olanak yoktur. Bu durumda Borçlar Kanunu'nun 518.maddesinde ( 6098 s. TBK md. 618 ) açıkça belirtildiği üzere, sadece borçlunun iflası halinde iflas masasından isteyebileceği miktara eşit bir para talep edebilir. Nitekim bu ilke 5.6.1957 tarih 25/22 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça vurgulanmış, uygulama bu yönde kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince davalıların murisi ve ölünceye kadar bakma akdinin bakım borçlusu İbrahim'in 1.4.2009 tarihinde öldüğü ancak davacılar tarafından 1 yıl içerisinde akdin iptali için davalılar aleyhine dava açılmadığı anlaşılmakla davacının temyiz itirazlarının reddine.Hâl böyle olunca davacı Pakize tarafından açılan elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davasının esastan reddi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi davacı ... hakkında da usulüne uygun hüküm kurulmamış olması da isabetsizdir.Davalı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.