MAHKEMESİ : LÜLEBURGAZ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/03/2013NUMARASI : 2010/271-2013/207Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tüm mirasçılar adına tescil isteğine ilişkindir.Hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca; davada yer almayan yasal mirasçıların olurları alınmış, yapılan yargılama neticesinde muvazaa olgusu benimsenmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan A.. A..'nın 24.1.2004 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak kendinden önce ölen oğlu Sebahattin'den olma torunları olan davacılar Ahmet, Aslı ve Ayşenur ile davalı kızları Şevkiye ve Şükriye'yi ayrıca kendinden sonra ölen oğlu Mustafa'yı bıraktığı, kayden maliki olduğu 113 parsel sayılı taşınmazı 19.4.2000 tarihinde davalı kızı Şevkiye'ye satış yoluyla temlik ettiği, davalı Şevkiye'nin ise anılan parselin ifrazından oluşan 1270 parseli uhdesinde tutarak, 1269 parseli kardeşi olan diğer davalı Şükriye'ye 09.10.2000 tarihinde satış yoluyla devrettiği, davacıların satış işlemlerinin muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları, davalıların satış işleminin gerçek olduğunu, ayrıca mirasbırakanın, davacıların babaları olan Sebahattin ile diğer mirasçı kardeşi Mustafa'ya taşınmazlar verdiğini savundukları anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanununun 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 237 (818 s. Borçlar Kanunun 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olayda; mirasbırakanın 1140 m² ev, ahır ve arsa vasıflı 1157 parsel sayılı taşınmazını 1981 yılında kadastro sırasında davacıların mirasbırakanı olan oğlu Sebahattin ile diğer oğlu Mustafa'ya haricen bağışladığı ve kadastroca adlarına tespit ve tescil edildiği, daha sonra da çekişme konusu taşınmazını davalı kızlarına devrettiği sonuç itibariyle, murisin paylaştırma amacıyla hareket ettiği, mirasçılardan mal kaçırma amacının bulunmadığı kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir. Davalılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.