Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4237 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 3411 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : BURSA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/12/2006NUMARASI : 2006/256-577Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, mirasbırakanları Y..A...a ait ..ada ..parsel sayılı taşınmazın davalı kardeşleri tarafından muristen hile alınan vekalet ile önce S...A..a temlik edildiğini, daha sonra bu şahıstan devraldığını, davalının hileli olarak mal kaçırdığını ileri sürüp tapu kaydının iptali ile mirasçılık belgesindeki payları oranında Y.. A..ın mirasçıları adına tescilini istemişlerdir.Davalı, dava konusu yerin mirasbırakan babasından önce kendisine ait olduğunu, babasının yerin satılması için kendisine vekalet verdiğini, taşınmazı önce kendisi satın alıp S...A..isimli kişiye sattığını, daha sonra tekrar bedelini ödeyerek aldığını, kardeşlerinden mal kaçırmak amacı bulunmadığını bildirip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacı R..tarafından açılan davanın HUMK 409 md. gereğince Açılmamış Sayılmasına, diğer davalılar tarafından hile hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasının ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.Karar, davacı A..A.. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S..A..’ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR-Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece,Recep hakkındaki davanın açılmamış sayılmasına,diğer davalılar hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden,toplanan delillerden;tarafların miras bırakanı Y..un maliki bulunduğu ..parsel sayılı taşınmazı vekili Abdurrahman Yazıcı tarafından 6.7.2004 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik ettiği,ondanda aynı sebeple 1.11.2005 tarihinde S....intikal ettirildiği,bu defa 12.5.2006 tarihinde S.....tarafından yine önceki malik davalı O...'a devredildiği anlaşılmaktadır.Davacılar,miras bırakanları Yusuf'un kandırılmak suretiyle elde edilen vekaletname kullanılmak suretiyle çekişme konusu taşınmazın devir işlemlerinin gerçekleştiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.İddianın içeriği ve ileri sürülüş biçimine göre vekaletin hile ile alındığı iddiası aynı zamanda vekaletin kötüye kullanıldığı iddiasını da içereceğinde kuşku yoktur.O halde, davada dayanılan hukuki sebebin vekalet görevinin kötüye kullanılması olduğu kabul edilmelidir.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince,mahkemece yapılan araştırma ve inceleminin yukarıda değinilen ilkeleri kapsar ve karşılar nitelikte olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca,iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması,yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde somut olayın değerlendirilmesi,sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken,hukuki nitelemede yınılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacı A..A..'ın temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,17.4.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.