Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4228 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 16316 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil olmazsa tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ün raporu okundu,açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR-Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ile miras payı oranında tescil olmazsa tenkis istemine ilişkindir.Davacı, babası olan ortak mirasbırakan ...'un fiil ehliyeti bulunmadığı sırada ... Konut Yapı Kooperatifindeki üyelik hakkını ikinci eşi olan davalıya devrettiğini, ayrıca işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptali ile miras payı oranında adına tesciline olmazsa tenkise karar verilmesini istemiştir.Davalı, kooperatife murisin değil kendisinin üye olduğunu, ancak ödeme güçlüğü içine düşünce kooperatif taksitlerinin ödenmesi amacıyla murise üyelik hakkını devrettiğini, ödeme sıkıntısı sona erince de üyelik hakkını muristen tekrar devraldığını, murisin ödediği aidatları ise minnet karşılığı ödemesi nedeniyle kendisinden talep etmediğini, halen ödemelerin devam ettiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davaya konu kooperatifin ilk üyeliğinin davalı adına olduğu, davalının kooperatif ödemelerine önemli katkılarda bulunması ve murisin hastalığı süresince kendisine davalının bakmasından duyduğu memnuniyet gibi nedenlerle kooperatif üyeliğini davalıya devrettiği, davacıdan mal kaçırma kastının söz konusu olmadığı, ayrıca murisin söz konusu payı davalının baskısı altında devrettiği iddiası da davacı tarafından kanıtlanamadiğı gibi dinlenen tanık anlatımlarından (özellikle davacı tanığı ...'in beyanından) murisin sağlığında davacı oğluna da maddi katkısının olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği, toplanan deliller ve geri çevirme neticesinde temin edilen belgelerden; 1949 doğumlu mirasbırakan Yusuf Artunç'un 09.03.2011 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak ilk eşi ...'den olma çocuğu davacı ... ve 04.12.1983 tarihinde evlendiği ikinci eşi davalı ... ile müşterek çocukları ...'ın kaldığı, davalının 18.01.2007 tarihinde ... Konut Yapı Kooperatifine üye olduğu ve üyelik hakkını murise 30.10.2008 tarihinde temlik ettiği, murisin ise üyelik hakkını davalıya 27.01.2011 tarihinde devrettiği, yargılama sırasında 16.10.2012 tarihli kat mülkiyeti tesisi ile 2356 ada 1 parsel B blokta bulunan mesken niteliğindeki 11 nolu bağımsız bölümün kooperatif adına kayıtlanıp bilahare üyelik hakkına binaen 02.11.2012 tarihli ferdileşme işlemi ile davalı adına tescil edildiği anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 11.04.1990 gün ve 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin birarada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.Davada, ehliyetsizlik hukuki sebebi yanında muris muvazaası hukuki sebebine de dayanıldığına göre, hukuki ehliyetin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle inceleme yapılması gerekeceği kuşkusuzdur.Ne var ki, mahkemece ehliyetsizlik yönünden hiçbir araştırma ve inceleme yapılmamıştır.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesini, borç (yükümlülük) altına girebilmesini, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Medeni Kanunu'nun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ...ndan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Türk Medeni Kanunu'nun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Hal böyle olunca; hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa murise ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kayıtları, reçeteler vs. istenerek 2659 sayılı Yasanın 7 ve 16. maddeleri gereğince ...na gönderilerek kooperatif üyelik hakkının davalı ...'e yapılan temlik tarihi (27.01.2011) itibariyle murisin hukuki ehliyete sahip olup olmadığının raporla saptanması, ehliyetsizliğin saptanması halinde ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı iptal-tescil isteğinin kabul edilmesi; aksi halde (mirasbırakanın ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde) mirasbırakanın "... Konut Yapı Kooperatifindeki" üyeliğini davalıya devri işleminin bağışlama niteliğinde olduğu, bir başka ifadeyle kişisel hakkın temliki niteliği taşıyan kooperatif hissesinin devri işleminde 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanması olanağı bulunmadığı gözetilerek muris muvazaası hukuksal nedenine yönelik iptal-tescil isteğinin reddedilmesi; koşulların oluşması halinde yapılan işlemin tenkise tabi tutulacağı nazara alınarak tenkis isteği bakımından gerekli araştırma ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacı vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.