MAHKEMESİ : ÖDEMİŞ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 09/09/2011NUMARASI : 2010/447-2011/391Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanın maliki olduğu 56 parseldeki 18 nolu bağımsız bölümü davalı eşine satış suretiyle temlik ettiğini, ondanda diğer davalıya danışıklı olarak devredildiğini, yapılan işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptal ve tescile ya da tazminata karar verilmesini istemişlerdir.Davalılar, iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, miras bırakanın yaptığı temlikin muvazaalı olduğu ve son kayıt maliki davalının TMK nun 1023. maddesi uyarınca iyiniyetli bulunduğu gerekçesi ile tapu iptal ve tescil isteğinin reddine, tazminat isteminin kabulüne karar verilmiştir.Karar, taraf vekillerince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil ya da tazminat isteklerine ilişkindir.Mahkemece, tazminat isteğinin kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, miras bırakan N.K.5.4.2000 tarihli resmi senetle maliki olduğu mesken nitelikli 18 nolu bağımsız bölümün intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini davalı H. satış suretiyle temlik ettiği, ondanda 13.3.2008 tarihinde diğer davalı N. devredildiği, miras bırakanın 7.9.2010 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak ikinci eşi davalı H. ile ilk eşinden olma davacılar ile dava dışı iki çocuğunun kaldığı, diğer davalı N.nin ise davalı H.nin yakını olduğu anlaşılmaktadır.Davacılar, miras bırakanın yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı bedelsiz ve muvazaalı olduğunu, davalılarında danışıklı hareket ettiklerini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; yapılan araştırma ve uygulama sonucu çekişme konusu taşınmazların resmi akitte gösterilen değeri ile o tarihteki gerçek değerleri arasında nispetsizlik bulunduğu, her ne kadar murisin sağlık sorunları nedeniyle tedavi görmüş ise de emekli öğretmen olup emekli maaşı aldığı ve sağlık güvencesinin bulunduğu, çekişmeli taşınmaz haricinde geride başka taşınmazının varlığının dosyaya yansımadığı sabittir.O halde, yukarıda açıklanan ilkeler ve somut olgular birlikte değerlendirildiğinde murisin davalı H.ye yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Esasen bu durum mahkemeninde kabulündedir. Davalıların temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.Ancak, intifa hakkını üzerinde bırakan murisin davalı Hatice ile ölene kadar çekişmeli taşınmazı birlikte tasarruf ettikleri, davalı N.'nin H.nin yakını olduğu, son resmi akitten önce 7.3.2008 tarihinde muris ile davalı N. arasında tapu işlemleri takip sözleşmesi adı altında çekişme konusu taşınmazın 15.000,00 TL bedelle satışının kararlaştırılması gibi nedenlerle taşınmaz hakkında murisin hala belirleyici davranışlarda bulunduğu tanık beyanları ile birlikte değerlendirildiğinde davalı N.'nin TMK nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı kabul edilmelidir.Öte yandan, davalı N.'nin varsa yapmış bulunduğu ödemelerin istirdadı konusundaki kişisel hakkının saklı olduğuda kuşkusuzdur.Hal böyle olunca; tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.4.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.