Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4187 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 14324 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ : İSTANBUL 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/06/2011NUMARASI : 2009/464-2011/269Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakan babası R.K.'nın kız çocuklarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak 151 ada 5 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 1 ve 4 nolu dükkan nitelikli bağımsız bölümleri aynı anda davalı oğullarına bedelsiz temlik ettiğini ileri sürüp, tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adına tescilini istemiştir. Davalılar, çocukluklarından itibaren dava konusu edilen ve kuruyemiş dükkanı olarak işletilen yerlerin sigortasız çalışmalarının karşılığı olarak şükran ve minnet duyguları ile kendilerine bedeli karşılığında satıldığını bildirip davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, muris tarafından yapılan satış işleminin davalı oğullarının yanında çalışmasının bir karşılığı olarak yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.04.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden asil G. E. ve vekili Avukat A. Y. ile temyiz edilenler vekili Avukat N.Y.geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince, gerek davacı G.'nün gerekse davalıların 10.10.2008 tarihinde dul olarak ölen R.'ın çocukları olduğu, R. malik olduğu dükkan nitelikli 1 no'lu bağımsız bölümü 12.3.1999 tarihinde davalı oğlu B. 4 no'lu dükkanı ise aynı akitle diğer oğlu davalı F. satış suretiyle temlik ettiği, gerek öncesinde ve gerekse mirasbırakanın ölümüne kadar her iki taşınmazı da davalılar ile birlikte işlettikleri, akitte gösterilen değer ile taşınmazların gerçek değerleri arasında aşırı ve fahiş fark bulunduğu, satış bedellerinin davalılarca mirasbırakana ödendiğinin kanıtlanamadığı, esasen davalıların temellük tarihine kadar çekişmeli yerlerde murisle birlikte hareket ederek müşterek kazançla ailelerinin gereksinimleri karşılanmak suretiyle hayatlarını ideame ettirdikleri, öte yandan, murisin İstanbul'da paylı ve müstakil olmak üzere 6 parça ve murisin babası B..'a ait olup murisin de verasette iştiraken malik olduğu Çankırı'nın ... köyünde 37 parça taşınmazda payının bulunduğu gözetilerek zengin ve varlıklı kişi olması nedeniyle mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı hususları, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde davalılara yapılan temliklerin gerçek manada satış olduğunu kabul etmek olanaksızdır.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın reddi doğru değildir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 900.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 10.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.