MAHKEMESİ : KOCAELİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/06/2009NUMARASI : 2007/30-2009/159Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakan babası K.in 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazlarını kız çocuklarından mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak kayınbiraderini aracı kılarak davalı oğlu H. ile dava dışı oğlunun eşi olan davalı M.'e intikal ettiğini ileri sürüp, tapu iptali ve miras payı oranında tescil istemiş, 28.03.2007 tarihli ıslah dilekçesiyle, çekişmeli taşınmazların evveliyatının babası Kadem'den gelmeyip, miras bırakan annesi E.'den geldiğini, muris E.e'nin 3802 ve 3803 sayılı parsellerini 30.12.1980 tarihinde oğulları H.ı ve Y.'a satış suretiyle temlik ettiğini, Y.'un 3802 sayılı parseli dava dışı H.'e, H.'in de Y.un eşi olan davalı M.'e, aynı şekilde devrettiklerini, H.'nın da 3803 sayılı parseli dava dışı Raif'e temlik edip, bilahare geri aldığını, yapılan işlemlerin kız çocuklarından mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, daha sonra 3802 ve 3803 sayılı parsellerin imar görerek çekişmeli 1 ve 2 sayılı parsellere dönüştüklerini belirtip, olayları kısmen ıslah yoluyla değiştirerek, buna göre davasının kabulünü talep etmiştir.Davalılar, dava dilekçesinde ileri sürülen hususların doğru olmadığını, bu aşamadan sonra iddianın genişletilmesine muvafakatlarının bulunmadığını, muris E.'nin davacıya taşınmaz temlik etmesi gözetildiğinde kız çocuklarından mal kaçırma amacından sözedilemeyeceğini, temliklerin gerçek satış olduklarını belirterek, davanın reddini savunmuşlar; 11.04.2007 tarihli dilekçeyle HUMK.'nun 86.maddesi uyarınca zararlarının karşılanması gerektiğini beyan etmişlerdir. Mahkemece, muvazaa olgusu sabit görülerek, davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan E.’nin 30.12.1980 tarihinde 3802 parsel sayılı taşınmazını oğlu Yusuf’a, 3803 sayılı parselini ise oğlu H.ya satış suretiyle temlik ettiği, Yusuf’un 3802 sayılı parseli 26.3.1985 tarihinde dava dışı Halil’e, Halil’in de 27.10.1989 tarihinde Yusuf’un eşi olan davalı Meryem’e aynı şekilde devrettiği; davalı H.nın ise 3803 sayılı parseli 15.10.1986 tarihinde dava dışı Raif’e devredip, bilahare 8.4.1993 tarihinde de geri aldığı, daha sonra taşınmazların imar uygulamasına tabi tutularak 3802 sayılı parselin çekişmeli 205 ada 1 parsel, 3803 sayılı parselin ise 205 ada 2 parsel oldukları, 2 sayılı parselde davalı H.nın dava dışı belediyenin 265 / 7465 payını satın alarak tamamının maliki bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı, miras bırakanın yapmış olduğu temlikin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, bilahare yapılan el değişikliklerinin de danışıklı olarak gerçekleştirildiğini ileri sürmüştür.Davalılar, davanın reddini savunmuşlar ve kabul anlamına gelmemek kaydıyla miras bırakanın davacıya yapmış olduğu temlikle ilgili açılan ve derdest olan davanın incelenerek murisin paylaştırma amacı taşıyıp taşımadığının değerlendirilmesi gerektiğini beyan etmişlerdir. Gerçekten de; noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen Kocaeli 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2007/342 esas sayılı dosya sureti incelendiğinde, eldeki dosya davalılarından Hakkı tarafından, eldeki dosya davacısı Asiye aleyhine, 2 adet parsel hakkında miras bırakan E.’nin temliki nedeniyle açılan muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davası olduğu ve derdest bulunduğu görülmüştür. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. O halde, eldeki dosya ile Kocaeli 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/342 esas sayılı dosyasının HUMK.nun 45. maddesi gereğince birleştirilmesi ve yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda toplanan ve toplanacak olan delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru olmadığı gibi, kabule göre de, davalı H.nın 2 sayılı parselde Belediye’den edindiği pay gözetilmeksizin taşınmazın tamamı üzerinden iptal ve tescile karar verilmiş olması da isabetsizdir. Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.04.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.