Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 401 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 11850 - Esas Yıl 2006





MAHKEMESİ: DÜZCE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 28/07/2005NUMARASI: 2001/741-574Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, davalı H..E...in miras bırakan S...Ö..ten aldığı genel vekaletname ile murisini ölümünden bir gün sonra 7.12.2001 tarihinde ,,,,, parsel sayılı taşınmazları diğer davalı D....A...sattığını, davalıların iyiniyetli olmadığını ileri sürerek davalı D....adına olan kaydın iptali ile muris adına ya da mirasçıların payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.Davalılar, taşınmazların satışının daha önceden murisin sağlığında yapıldığını, ancak parasının sonradan ödendiği için resmi işlemin geç yapıldığını, vekaletnamenin Borçlar Kanununun 397.maddesine göre murisin ölümünden sonra geçerli olduğunu belirtip davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, vekaletnamede Borçlar Kanununun 397.maddesi gereğince murisin ölümünden sonrada geçerli olduğuna dair şerh var ise de, murisin sağlığında bu taşınmazları satma arzusu ve işin mahiyetinde vekaletin ölümden sonrada devam etmesinin gerektirecek hukuki sebebin varlığının kanıtlanamadığı, davalı H..'nın murisin ölümü ile vekaletin son bulduğunu bilmesine rağmen D..a yapılan satışın geçersiz ve tescilin yolsuz olduğu gerekçeleri ile kayıtların iptali ile muris S..Ö.. adına tesciline karar verilmiştir.Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S..Y..'nın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan S.. Ö...in maliki bulunduğu .....parsel sayılı taşınmazlarını satmak üzere davalı H...’ya 24.11.2000 tarihinde vekaletname verdiği, anılan taşınmazların miras bırakanın ölümünden bir gün sonra 07.12.2001 tarihli akitle diğer davalı D...’a satış yoluyla intikal ettirdiği görülmektedir.Gerçektende temlik dayanağı vekaletnamede vekalet ilişkisinin ölümden sonra da devamının öngörüldüğü sabittir. Öte yandan taşınmazların ölümden sonra da temlikini gerekli kılan bir sebepte yoktur. Bu bakımdan yapılan işlemin anılan nedenler yönünden geçerli olduğu söylenemez ise de, davada belirtilen iddianın ileri sürülüş biçiminden vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasına da dayanıldığı açıktır. Vekaletin vekil edenin iradesine uygun biçimde kullanıldığının saptanması halinde işlemin geçerli olacağında kuşku yoktur. Ne var ki mahkemece bu yönde yeterli bir araştırma yapıldığı söylenemez. Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Hal böyle olunca yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle bir hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir. davalılar vekilinin belirtilen hususlara ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.1.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.