Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3963 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 15744 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : DÜZCE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/06/2012NUMARASI : 2010/271-2012/261Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi,Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece,47 parsel sayılı taşınmaz bakımından davacının satıştan haberdar olduğu ve talimatı üzerine satış bedelinin ödenmediği gerekçesiyle davanın reddine;493 parsel sayılı taşınmaz bakımından ise davanın kabul nedeniyle kabulüne karar verilmiş;hüküm taraf vekillerince vekalet ücreti ve yargılama giderleri bakımından temyiz edilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden;davacının 47 parsel sayılı taşınmazdaki 21/128 payı ile 493 parseldeki verasete iştirak halindeki 7/32 payını vekili dayısı S.. eliyle S..'nin oğlu olan davalı İ..'e 14.9.2010 tarihli akitle temlik ettiği anlaşılmaktadır. Davacı, anılan işlemlerin bilgi ve iradesi dışında gerçekleştirildiğini, bedel ödenmediğini ve kendisinin zararlandırıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.6100 sayılı HMK. nun 26. ve 33.(1086 sayılı HUMK.nun 74 ve 76.) maddeleri hükümleri gereğince davada vakıaları bildirmek taraflara; bildirilen vakıalara göre hukuki sebepleri belirlemek ve buna uygun yasa hükümlerini uygulamak hakime yüklenen bir görevdir. Eldeki davada, dava dilekçesinde belirtilen olgulardan ve ileri sürülen hususlardan, davanın vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal sebebine dayandırıldığı açıktır. Mahkemece, dava konusu 47 parsel sayılı taşınmaz bakımından belirtilen hukuki sebebe yönelik bir inceleme yapılmamıştır. Bilindiği üzere;Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 6098 sayılı TBK' Nun 506. (818 sayılı BK' nun 390/2.) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Türk Medeni Kanunu'nun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince;dava konusu 47 parsel sayılı taşınmaz bakımından yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek araştırmanın yapılması, soruşturmanın tamamlanması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK.nun geçici 3/2.maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,bozma sebebine göre davacı vekilinin sair temyiz itirazları ile davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, 20.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.