MAHKEMESİ : BURDUR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/07/2012NUMARASI : 2010/233-2012/234Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmazsa tenkis isteğine ilişkin olup mahkemece, iptal-tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının annesi ve miras bırakanı F. C..'in 338 ada 8 parsel sayılı taşınmazdaki 1 no'lu mağaza nitelikli bağımsız bölümü 13.6.2007 tarihli akitle davalı torunu A..'e sattığı, onun da taşınmazı 23.9.2008 tarihinde kendi kardeşi davalı S..'ye temlik ettiği, davacı R...nin de aynı taşınmazda maliki olduğu 2 no'lu bağımsız bölümü 1.12.2005 tarihinde davalı S..'ye sattığı, yine 8 parsel sayılı taşınmazda davalıların babası Z..'ye ait bulunan 3 no'lu bağımsız bölümün de 26.4.2010 tarihinde davalı S..'ye satıldığı kayden sabittir. Davacı, 1 no'lu bağımsız bölümle ilgili temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 (TBK m. 237) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince, davalı S..'nin aynı taşınmazda başka bağımsız bölümleri de satın aldığı, davacının bizzat kendisinin taşınmazdaki 2 no'lu meskenini davalı S..'ye sattığı, resmi kurum yazıları ve tanık beyanların göre davalıların alım güçlerinin bulunduğu, davalı A..'in satın aldıktan sonra taşınmazı bir süre dükkan olarak kullandığı, miras bırakan F.. ile davalı A.. arasında ödeme planını da içeren 20.5.2007 tarihli bir ''Satış Protokolüdür'' başlıklı belge düzenlendiği ve bu protokole göre düzenlenen borç senetlerinin dosyaya ibraz edildiği, tapuda tanık olarak hazır bulunan ve eldeki dosyada da tanık olarak dinlenen E.. A..'ın beyanına göre, taşınmazın bedelinin bir kısmının tanığın huzurunda miras bırakana ödendiği ve kalan kısım için yukarıda sözü edilen protokol ve senetlerin düzenlendiği, yine tanık beyanlarına göre ekonomik sıkıntıya düşen davalı A..'in taşınmazı bedeli karşılığında davalı S..'ye sattığı, satışa konu olan taşınmazın akitte gösterilen değeri ile gerçek değeri arasında fahiş bir fark bulunmadığı anlaşılmaktadır. O halde, değinilen bu somut olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; miras bırakanın davalı A..'e yapmış olduğu temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla yapıldığı, yine A..'in davalı S..'ye yaptığı temlikin de muvazaalı olduğu kabul edilemez. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.3.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.