MAHKEMESİ: AMASRA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 02/02/2009NUMARASI: 2008/41-2009/18Taraflar arasında görülen davada; Davacı, davalı Belediye adına kayıtlı taşınmazın 1576 m2'lik kısmının devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyı kenar çizgisi içinde kalan yerlerden olup özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürüp, bu kısmın tapusunun iptaline karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın 188.95 m2'lik kısmının keşfen belirlenen kıyı kenar içinde kaldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar, davacı ve davalı vekilleri tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 2447 parsel sayılı taşınmazın 08.03.1994 tarihinde yapılan tevhid işlemi sonucunda davalı adına tapuya tescil edildiği, davanın ise 01.05.2008 tarihinde açıldığı tevhit edilen parsellerden olan 1459 ve 1460 sayılı parsellerin kadastro tespitinin 1959 yılında yapıldığı, tespit tutanaklarında itirazlı olduğu şerhinin yer aldığı görülmekte ve itirazların hangi tarihte ne şekilde olduğu anlaşılamamaktadır. Öte yandan yine tevhit parseli olan 2278 sayılı parselin 1987 yılında yeniden ihdas suretiyle tescil edildiği bildirilmiş, ancak evveliyat kayıtları ve taşınmazın ihdasen tescilden önceki durumu irdelenmemiştir.Bilindiği üzere; 14.03.2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2.maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 12.maddesinin 3.fıkrasına "bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" cümlesi ve anılan yasanın 3.maddesi ile de aynı yasaya "bu kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır. " şeklindeki geçici 10.madde eklenmiştir. Öte yandan, 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup, kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır.Hemen belirtilmelidir ki, bir taraf dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olmasına rağmen, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren ve derdest davalara da uygulanacağı öngörülen yeni bir yasa hükmü yada yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybetmesi halinde yargılama giderlerinden ücretinden sorumlu tutulamayacağı aksine davalının sorumluluğuna gidilmesi gerekeceği kuşkusuzdur.Somut olaya yukarıdaki ilkeler uyarınca bakıldığında; 1459 ve 1460 sayılı parseller bakımından hak düşürücü sürenin geçtiği sabittir. Ancak, anılan parsellerle ilgili bir tespite itiraz davası görüldü ve o davada hazine taraf ise hazine yönünden kesin hüküm veya güçlü delil oluşacağı ve davalının yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, 1459 ve 1460 nolu parseller bakımından bir tespite itiraz davası görülüp görülmediğinin ya da bu parsellerin tapuya ne şekilde tescil edildiğinin araştırılması, 2278 sayılı parsel bakımından 5841 Sayılı Yasanın uygulanma yeri olup olmadığının değerlendirilmesi için hüküm bozulmalıdır. Tarafların temyiz itirazlarının belirtilen nedenlerle kabulü ile hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.04.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.