MAHKEMESİ : NİKSAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/09/2007NUMARASI : 2006/163-2007/287Taraflar arasında görülen davada; Davacı,kayden davalı ve üçüncü kişilerle paydaş oldukları 434 ada 18 parsel sayılı taşınmazda paydaşlar arasında mevcut fiili kullanım ve harici parselasyon planına göre kendisine isabet eden bölüme,davalının beton odunluk yapmak ve meyve ağaçları dikmek suretiyle müdahale ettiğini ileri sürüp,elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.Davalı,1983 yılında çekişme konusu taşınmazdan pay satın alarak malik hale geldiğini ve satıcının gösterdiği sınırlar içerisine odunluk ve bahçe yaptığını,dava konusu yerin 5 hisse olup, taksim edilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece,davalının ifraz projesine imza vermediğinden resmiyet kazanmış olmasa da, tarafların zeminde ayrı ayrı kısımları ifraz projesi doğrultusunda kullandıklarının açıkça anlaşıldığı ve buna göre davalının davacının payına toplam 36.51 m2 lik tecavüzünün bulunduğunun keşfen saptandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava,paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.Mahkemece,davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden,çekişme konusu 434 ada 18 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu ve tarafların dava dışı kişilerle birlikte taşınmazda kayden paydaş bulundukları anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere;paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; özellikle yerel bilirkişi beyanları,tarafları bağlayan bir fiili kullanma biçiminin oluştuğunu veya harici taksimin yapıldığını ortaya koymamaktadır.Öte yandan,dosyaya sunulan ifraz krokisinde gerek davalı, gerekse bayiinin imzası bulunmamaktadır.Bu haliyle harici taksim krokisinin tarafları bağlayacağından sözedilemez.O halde, yukarıda açıklanan ilke kararında belirtildiği şekilde,çekişme konusu taşınmazda paydaşlar arasında harici bir taksim sözleşmesi ve buna bağlı fiili kullanma biçiminin oluştuğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Öte yandan,davacının taşınmaz üzerinde payına karşılık çekişmesiz olarak kullanabileceği yer de bulunmaktadır.Bu bağlamda,davacı bakımından intifadan men olgusunun gerçekleştiği de söylenemez.Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken,yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,27.3.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.