MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 12. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/12/2010NUMARASI : 2003/1246-2010/622Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 5.6.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat R.. E.. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili Avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkin olup, Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanın delillerden, çekişmeli 615 ada 3, 4, 11, 14 ve 16 parsel sayılı taşınmazların tamamı davacı İdare adına kayıtlı iken, üçüncü kişiler tarafından açılan iptal ve tescil davaları sonucunda, karar tarihinden sonra, çekişmeli 3, 4, 14 ve 16 sayılı parsellerde bir kısım payların üçüncü kişiler adına hükmen tescili ile davacı İdare lehine de irtifak hakkı tesis edildikten sonra davalı Şirketin, üçüncü kişilerin paylarını satın almak suretiyle taşınmazlarda paydaş duruma geldiği; çekişmeli 11 parsel sayılı taşınmazın ise, davacı idare adına tapu kaydının iptali ile üçüncü kişiler adına tesciline ve bu taşınmaz üzerinde davacı İdare lehine hükmen irtifak hakkı tesis edilmesine karar verildiği ve kararın kesinleştiği; çekişmeli taşınmazların tarihi Atik Valide Suyu Memba alanında kalması nedeniyle davacı İdare lehine irtifak hakkı tesis edildiği, davalı şirketin, çekişmeli 3, 4, 14 ve 16 parsel sayılı taşınmazları irtifak hakkı tesisinden sonra hakkın varlığını görerek satın aldığı anlaşılmaktadır.Bu durumda, davanın paydaşlar arasında ve irtifak hakkına dayalı elatmanın önlenmesi ve yıkım davasına dönüştüğü kabul edilmelidir. Bu durumda, gerek dava tarihi itibariyle ileri sürülen iddia gerekse karardan sonra tarafların çekişmeli 3,4,14 ve 16 parsel sayılı taşımazlarda paydaş duruma gelmeleri ve ayrıca, davacı İdarenin irtifak hakkı sahibi olması, öte yandan, çekişmeli 11 sayılı parselde davacı idarenin hükmen sadece irtifak hakkı sahibi olması itibariyle somut olayda, sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Kanunu'nun 688. ve takip eden maddelerinde ön görülen paylı mülkiyet hükümlerine ve irtifak hakkının davacı idareyi sağladığı haklara göre çözüme kavuşturulacağı açıktır. Bilindiği gibi, irtifak hakkı, taşınmazın malikinin mülkiyet hakkının sağladığı bazı yetkileri kullanmaktan kaçınmaya veya irtifak hakkı sahibinin taşınmazı belirli şekilde kullanmasına katlanmaya mecbur kılar.Paylı mülkiyette ise, taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere Türk Medeni Kanunu'nun 706., Borçlar Kanunu'nun 2l3., Tapu Kanunu'nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, Türk Medeni Kanunu'nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve olgular gözetilmek suretiyle, araştırma ve inceleme yapılması, sonucuna göre bir karar verilmesi için hüküm bozulmalıdır.Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 900.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 20.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.