Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3917 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 2335 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : ÇERKEZKÖY 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 09/05/2011NUMARASI : 2009/640-2011/293Yanlar arasında görülen tapu iptali tescil ve tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkin olup, Mahkemece, temlikin muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı S..'ya velayeten annesi D.. k.. S..'nın babası olan miras bırakan Y.. ile boşandıklarını, miras bırakanın, boşanma davası devam ederken, mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak çekişme konusu 179 ada 6 parsel sayılı taşınmazını annesi olan davalıya satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açtığı; davalının ise, miras bırakan oğlu Y..'ın, işsiz olduğunu, muhtelif borçlarının bulunduğunu, borçlarını ödemek için çekişmeli taşınmazını satışa çıkarması nedeniyle bedelini peşin olarak ödemek suretiyle kendisinin satın aldığını belirterek, davanın reddini savunduğu anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olaya gelince; miras bırakan 1974 doğumlu Y.. A..'nın, 15.2.2003 tarihinde öldüğü; tek mirasçısı olarak 1999 doğumlu kızı S..'nın kaldığı, miras bırakanın, eşi D..'den Zeytinburnu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 8.10.2002 tarihli, 2001/921 esas, 2002/392 karar sayılı kararıyla boşandığı; çekişmeli 179 ada 6 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazdaki 66/2400 payının, miras bırakana vekaleten babası M.. A..tarafından, 7.10.2002 tarihinde satış suretiyle annesi olan davalıya temlik edildiği, davalı satış bedelini peşin olarak ödediğini savunmuş ise de, ödemeye ilişkin her hangi bir delil ibraz etmediği, miras bırakanın boşandıktan sonra, davalı annesinin oturduğu binada ayrı bir ev açtığı, miras bırakanın muhtelif borçlarının bulunduğu savunulmuş ise de, borçlarınının tutarı ve ödenmesi konusunda davalı tanıklarının soyut beyanından başkaca bir delil bulunmadığı görülmektedir.Bu durumda, tüm bu olgular, yukarıda açıklanan ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın, çekişmeli taşınmazdaki payını davalı annesine mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak temlikte bulunduğu sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.3.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.