MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/12/2006NUMARASI : 2005/262-279Taraflar arasında görülen davada;Davacılar,mirasbırakanları F. A.ın . parsel sayılı taşınmazdaki .numaralı dairesini davalı gelinine devrettiğini,uzun süre nöroloji servisinde tedavi gördüğünü,evlatlarını tanımakta bile güçlük çektiğini,normal şartlarda böyle bir tasarrufta bulunmasının mümkün olmadığını ileri sürerek tapunun iptali ile payları oranında mirasçılara verilmek üzere terekesine iadesini istemişlerdir.Davalı, işlem sırasında miras bırakanın tasarrufa ehil bulunduğunun devlet hastanesi sağlık kurulu raporuyla saptandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece,miras bırakanın ehliyetsizliğinin ve davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.4.2007 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edilen vekili Avukat H...C..geldi,davetiye tebliğine rağmen eden vs. vekili avukat gelmedi,yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... ..tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü : -KARAR-Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu .parsel sayılı taşınmazın 77/377 payı F..A..adına kayıtlı iken 20.6.200 tarihli resmi akitle davalıya satış yoluyla devredildiği ; adı geçenin 14.2.2005’de ölmesiyle geriye mirasçısı olarak üç oğlu ve iki kızının kaldığı ; eldeki davanın , miras bırakanın iki oğlu tarafından dava dışı oğlunun karısı olan davalı gelinine karşı açıldığı görülmektedir.Davacılar, temlik tarihinde miras bırakanın hukuki ehliyeti bulunmadığını ileri sürerek taşınmazın terekeye döndürülmesini istediklerine göre, olayda iştirak halinde mülkiyetin söz konusu olduğBilindiği üzere, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. M.K.nun 701-703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin ( ortaklığın ) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, M.K.nun 701 maddesinde (... Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır. M.K.nun 702/2 maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. (11.l0.1982 tarih l982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.Öte yandan, bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı tartışmasızdır. Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır.Hal böyle olunca,yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, öncelikle davaya katılmayan mirasçıların davaya muvafakatlerinin sağlanması ya da miras şirketine temsilci atanması suretiyle davanın görülebilirlik koşulu olan iştirakin tamamlanması, ondan sonra tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, miras bırakana ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları ve film grafilerinin eksiksiz getirtilerek miras bırakanın temlik tarihinde ehliyetinin bulunup bulunmadığı yönünden Adli Tıp Kurumundan rapor alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulü ile hükmün, HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.4.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.