Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3887 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 13568 - Esas Yıl 2009





Taraflar arasında görülen davada; Davacı, annesi olan M.... M....'nun maliki olduğu dava konusu 1233 ada 8 parsel sayılı taşınmazın satılması için 1999 yılında davalı M......'i vekil tayın ettiğini sonrasında satıştan vazgeçtiğini ve 25.04.2001 tarihinde M....'nin vefat ettiğini, ancak davalı vekil M...... tarafından taşınmazın 2003 yılında diğer davalı F....'ya devredildiğini, vekaletin hükümsüz kaldığını her iki davalının da kötü niyetli olduklarını ileri sürerek, geçersiz vekaletname ile yolsuz olarak tescil edilen 1233 ada 8 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptaliile adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalılar, taşınmazın öncesinde F....'ya ait olup bankadan kredi alınabilmesi amacıyla M....'ye devredildiğini ve bu konuda protokol düzenlendiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, ölüm ile vekalet ilişkisinin son bulduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 06.04.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat K……. D……. ve Avukat M…….. A……. geldi, temyiz edilen vekili avukat duruşma tebliğine rağmen gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi S…….. Ö.... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı, annesi M.... M....'nun (Özdemir) maddi sıkıntıya düşmesi nedeniyle 1999 yılında dava konusu taşınmazını satmak istediğini ve bu amaçla damadı olan davalı M......'i vekil tayin ettiğini, akabinde maddi sıkıntının ortadan kalkması üzerine satıştan vazgeçtiğini, bilahare vefat ettiğini ve tek mirasçı kendisinin kaldığını, taşınmazı satmak istediğinde diğer davalı F....'ya devredildiğini öğrendiğini, miras bırakanı M……..'nin ölümü ile vekaletname geçersiz hale geldiği halde, vekilin bu vekaletnameyi kullanarak temliki gerçekleştirdiğini ileri sürüp, 1233 ada 8 nolu parselin tapusunun iptA.. ile tescil isteğinde bulunmuştur. Davalı F...., taşınmaz kendisine aitken, 1999 yılında gelini olan davacı ile oğlu olan davalı M......'in, toplu konut fonundan faizsiz kredi alınabilmesi için taşınmazın davacının annesi M……..i'ye devrini istediklerini, 16.2.1999 günlü protokolü düzenleyerek, taşınmazı M……..'ye devrettiğini, bilahare taşınmazın iade edileceğini, nitekim vekil aracılığı ile iade edildiğini, devrettiği tarih ile geri aldığı tarih arasında kullanımını sürdürdüğünü, diğer davalı M...... de aynı gerekçeleri bildirip, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden, çekişmeli 8 parsel sayılı, bahçeli kargir ev nitelikli taşınmaz davalı F....'ya aitken 15.2.1999 tarihinde M.... M....'ya satış suretiyle temlik edildiği, akde alıcı M....adına vekili davalı M......'in katıldığı, 16.2.1999 tarihinde de taşınmazın satışının gerçek olmadığı, kredi alınması için satış yapıldığı ve taşınmazın iade edileceğine ilişkin, 'nin parmak izini ve mühürünü taşıyan belge düzenlendiği, davalı M......'in 17.2.1999 tarihinde, sadece dava konusu taşınmazın satış yetkisini içerir yine M....tarafından verilen genel vekaletnameyi kullanarak, 12.9.2003 tarihinde taşınmazı davalı F....'ya satış suretiyle temlik ettiği, tarafların beyanlarına göre M....'nin 25.4.2001 tarihinde vefat ettiği, taşınmazın M....'ye satılmasına rağmen geri aldığı tarihe kadar davalı F.... tarafından kullanıldığı, 16.2.1999 günlü belgedeki M....'nin parmak izine itiraz edilmesi üzerine Adli Tıp Kurumunca verilen raporda; "belgedeki parmak izinin net basılı olmaması nedeniyle M.... M....'ya ait olup olmadığının" tespit edilemediğinin bildirildiği, davalılar vekilinin anılan belgenin iki asıl olarak düzenlendiği, diğer asıl belge üzerinde inceleme yapılması isteğinin de mahkemece reddedildiği anlaşılmaktadır. Gerek temsil yetkisi ve gerekse vekalet ilişkisini düzenleyen Borçlar Yasası'nın 35 ve 397.maddeleri bir karineyi hükme bağlamıştır. Bu karine, asıl olanın, ölümle temsil yetkisi ve vekalet ilişkisinin sona ermiş olacağıdır. Yasa koyucunun, bu karineyi benimsemesinin amacı şudur: Bilindiği gibi, gerek temsil, gerekse vekalet ilişkisi tarafların karşılıklı güvenine dayanan bir durum ortaya çıkarmakta ve bu ilişkiden doğan iş görme borcuna ait hak ve borçlar sıkı surette tarafların kişiliğine bağlı bulunmaktadır. Vekil eden, güvendiği bir vekil seçmekte ve O'na işin görülme biçimi hakkında talimat vermekte ve bu işi gördürmeyi dilediği zaman sonlandırabilmektedir. Esasen vekil de, kural olarak işi kendisi yapmakla ve yerine başkasını koymamakla yükümlüdür. Aynı mülahazalar temsil ilişkisi için de geçerlidir. Genellikle, vekil edenin ölümü halinde onun iradesi ve yararı ortadan kalkacak, hatta bazı durumlarda vekil edenin ölümü iş görmeyi imkansız hale getirecektir. İşte tüm bu hususlar, vekil ya da vekil edenden birisinin ölmesi halinde vekalet sözleşmesinin sona ermesini haklı göstermektedir. Bu yüzdendir ki, Borçlar Yasasının 35.maddesi ile eş anlam taşıyan 397/1. maddesi hükmünde;"hilafı mukaveleden ya da işin mahiyetinden anlaşılmakdıkça vekalet, gerek vekilin gerek vekil edenin ölümü ile nihayet bulur" denilmektedir. Madde metninden de, açıkça anlaşılacağı üzere yasa koyucu vekil ile vekil edenden birisinin ölümü ile vekaletin son bulacağını açıkça vurgulamış, öte yandan bu karinenin iki istisnası bulunduğu belirtmiştir. Bunlardan birisi, müvekkil ile vekil arasındaki sözleşmede bu hususun kararlaştırılmış olması, diğeri de işin niteliğinin vekaletin devamını gerektirmesidir. Somut olayda, M....'nin verdiği vekaletnamede vekalet ilişkisinin ölümden sonra da devam edeceğine ilişkin bir ibare bulunmamaktadır. Bu durumda, özellikle işin niteliğinin, vekil edenin ölümüne rağmen vekalet ilişkisinin devamına imkan verip vermediği üzerinde durulması zorunludur. Hal böyle olunca, öncelikle M....'nin mirasçılık belgesi istenerek davacı ile irs ilişkisinin ve ölüm tarihinin belirlenmesi, ondan sonra ikinci asıl denilen 16.2.1999 tarihli protokol altındaki parmak izinin M....'ye ait olup olmadığı yönünde Adli Tıp Kurumundan rapor istenilmesi, protokol tanıklarının ifadelerinin ve tüm delillerinin yukarıdaki ilkeler uyarınca değerlendirilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek ve delillerin taktirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMY.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 06.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.