MAHKEMESİ : ŞİŞLİ 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 04/06/2009NUMARASI : 2006/158-2009/215Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, dava dışı avukatlarının kendilerini beş adet arsa satışı konusunda ikna etmesi üzerine tapuya gittiklerini, tapunun kalabalık olması ve resmi senedi okumamaları ve okuma imkanı da tanınmamış olması nedeniyle beş kişi yerine 13 kişiye satış yaptıklarını sonradan öğrendiklerini, 4789 ada 4 parsel sayılı taşınmazı satış iradeleri olmadığı halde bilgisizliklerinden yararlanılarak taşınmazın akitte tanık olarak yer almak üzere çağrılan dava dışı H.İ.Ü.’e satıldığını, daha sonra da sırasıyla A. E.Ş., M.P., Ç. Ş., B.ve M. Ö.’e ve onlardan da davalı M.e satıldığını, alım satım zincirinde yer alanların tamamının satışın gerçek bir satış olmadığını ve hileli olduğunu bildiklerini ve iyiniyetli olmadıklarını ileri sürerek, taşınmazın tapu kaydının iptali ile adlarına eşit olarak tesciline karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, davacıların iddialarının gerçek dışı olduğunu, B.K.nun 24. maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçmiş olduğunu, davalı ile önceki malikler arasında akrabalık ve sair ilişki bulunmadığını, davalının iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacıların taşınmazı satış iradesi bulunmadığı gibi satış bedeli de alınmadığı, bu durumu tanımadıkları kişilerin evin kendilerine ait olduğunu iddia etmeleri sonucunda öğrendikleri ve davalının da bu durumu bildiği ve iyiniyetli olmadığı gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi . . raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, hata ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 4 parsel sayılı taşınmazın, 20.01.1994 tarihli resmi akit ile davacılara intikal ettiği ve aynı akit ile, dava dışı H.İ. Ü.e satış suretiyle temlik edildiği, 30.09.1994 tarihinde A.E.Ş.’e, 06.08.1997 tarihinde M. P.’a, 06.11.1997 tarihinde Ç.Ş.e, 20.04.1998 tarihinde B.Ö.’e, 30.12.2005 tarihinde de davalı M.B.’ya satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır. Davacılar, 20.01.1994 tarihinde dava dışı H.İ.Ü.’e yapılan satış işlemi sırasında, avukatları tarafından yanıltılmaları ve resmi senedi okumadan imzalamış olmaları nedeniyle taşınmazın hileli olarak ve hata sonucu temlik edildiğini, sonraki maliklerin de bu durumu bilen veya bilmesi gereken konumunda olduklarını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere, Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanunu’nda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi,girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf,isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi B.K.nun 25.ve M.K.nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Bununla birlikte sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, B.K.nun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmiyor veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak, veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. B.K'nun 28/l.maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Ayrıca, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hata ve hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olaya gelince; davacılardan E. ve A.nın Şişli 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2001/1427 Esas, 2002/1645 Karar sayılı dava dosyasında, aynı hukuksal sebeplerle dava açtıkları ve davanın 03.12.2002 tarihli kararla açılmamış sayılmasına karar verildiği, bu davada yer alan diğer davacıların da, anılan davanın davacılarından E.’ın çocukları olduğu ve durumu bilmemelerine olanak bulunmadığı dosya kapsamı ile sabittir. O halde, davacıların dayandıkları hukuki sebebe ilişkin olarak ıttıla tarihinin açılmamış sayılmasına karar verilen Şişli 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2001/1427 Esas, 2002/1645 Karar sayılı davanın dava tarihi olan 09.11.2001 tarihi olarak kabul etmek gerekir. Buna göre de, eldeki dava bakımından Borçlar Kanunu’nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği sabittir.Hal böyle olunca, davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davalının, temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle, HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.