MAHKEMESİ : ANAMUR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/03/2009NUMARASI : 2007/476-2009/110Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, kayden paydaşı oldukları 111 parsel sayılı taşınmazda davalı paydaşların fiili kullanımına aykırı olarak sera yapmak ve çekme mesafesine riayet etmemek suretiyle paylarına müdahale ettiklerini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuşlardır.Davalılar,davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davalıların paylarından fazla yer kullandıkları gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı A. İ. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik ...... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştirDosya içeriğine ve toplanan delillere göre, çekişmeli 111 parsel sayılı taşınmazda tarafların paydaş oldukları, taşınmazda fiili kullanım biçiminin oluştuğu ve her paydaşın kullandığı yer bulunduğu, davacıların belirlenen kullanım biçimine aykırı olarak davalıların paylarından fazla yer kullandıklardan ve kullanımlarına bırakılan taşınmaz sınırında çekme mesafesine riayet etmeksizin sera yapmak suretiyle paylarına elattıklarından bahisle eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; çekişmeli taşınmazda tüm paydaşları bağlayıcı bir fiili kullanım biçimi oluştuğu ve bu fiili duruma göre her paydaşın kullandığı bölümlere sınırının zeminde belli olduğu, davacıların kullanımına bırakılan bölümlere fiili bir elatma bulunmadığı halde oluşan fiili kullanım biçimine göre değil, paylara isabet eden m2 üzerinden sonuca gidilmesi doğru olmadığı gibi, çekme mesafesine uyulmaksızın yapı yapılması idareyi ve idari yaptırımı ilgilendirdiği halde bu durumunda karara gerekçe yapılması doğru değildir. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.1.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.