MAHKEMESİ : ORDU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/02/2010NUMARASI : 2007/151-2010/76Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi, ecrimisil ve yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı ve ihbar olunanlar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, baz istasyonundan kaynaklanan el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacının eski tapu kayıtlarına istinaden .... Evrek namıyla bilinen yerin malik ve mutasarrıflarından olduğundan bahisle eldeki davayı açtığı, davacının aynı yere ilişkin olarak dava dışı kişiler aleyhine el atmanın önlenmesi istemyile açtığı Kabadüz Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/10 E., 2001/16 K., sayılı dosyasında; dava konusu yere müdahalenin sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabul edildiği ve derecattan geçerek kesinleştiği; evvelinde tespit dışı bırakılan ve tapu kaydı bulunmayan dava konusu yerin Yokuşdibi Belediyesinin 14.10.2002 tarihli imar uygulaması ile yeşil alan(park alanı) olarak ayrıldığı anlaşılmaktadır.Ne var ki, eldeki davada davacı mülkiyet hakkına dayanmışsa da dava konusu yerin tescile konu olmayan yerlerden olduğu ve davacının kayıttan kaynaklanan herhangi bir hakkının bulunmadığı açıktır. Ancak iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, taraflar arasındaki çekişmenin, Türk Medeni Kanunu'nun 737 ve devam eden hükümlerinde öngörülen komşuluk hukukundan kaynaklandığı, cep telefonu ile haberleşmeyi sağlayan baz istasyonlarının çalışmasından kaynaklanan bir zararın doğup doğmadığı ve giderilmesi konusunda ne gibi önlemlerin alınması gerektiğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, baz istasyonu adı verilen tesislerin işletilmesi sonucu geniş halk kitlelerine yarar sağladığı ve hizmet verildiği kuşkusuzdur. Ancak bu yararın sağlanması karşısında kişilerin zarar görmesi de kabul edilemez. Buna göre, hizmetten elde edilen yarar ile bunun karşısında verilen zararın değerlendirilmesinde zorunluluk vardır. Öte yandan, hiçbir hizmetin insan yaşamı kadar önem ve öncelik taşıdığı da düşünülemeyeceği gibi yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insanın sağlığından olması uygun bir sonuç olarak kabul edilemez. Öyleyse, böyle bir tehlikenin varlığının saptanması halinde gerekli önlemlerin alınmasının zorunlu ve kaçınılmaz olduğu da tartışmasızdır.Konuyla ilgili "Elektronik Haberleşme Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddetinin Uluslararası Standartlara Göre Maruziyet Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Kontrolü ve Denetimi Hakkında Yönetmelikte" bir kısım usul ve esasa dair düzenlemelere yer verilmiş olup, Yönetmeliğin 12. maddesinde ölçüm yapacak personelin nitelikleri belirtilmiş ve 11. maddesinde de ölçümde kullanılacak cihazların ne olacağı belirtildikten sonra nitelikleri ve özellikleri sayılmıştır.Oysa ki; çekişme konusu baz istasyonlarının yaydığı radyasyonun, yönetmelikte belirtilen sınır değerlerinin altında bile olsa davaya konu sorumluluğun, kusura dayanmayan tehlike sorumluluğu olduğu gözetildiğinde; çekişmeye konu baz istasyonunun konumu itibariyle insanların yaşadıkları ve hayatlarını sürdürdükleri yer içerisinde kurulduğu ileri sürüldüğü halde, mahkemece bu husus üzerinde durulmadığı, saptanan radyasyon değerlerinin uzun sürede kişi ve çevreye zarar verip vermeyeceği, daha uygun ve yerleşim çevresinden daha uzakta kurulmasının mümkün olup-olmadığı hususları üzerinde durulmadığı ve bu hususlarda da bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.Hal böyle olunca; davacının çekişme konusu baz istasyonunun bulunduğu yerin çevresinde yaşayıp yaşamadığının tespiti, Elektronik Haberleşme Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddetinin Uluslararası Standartlara Göre Maruziyet Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Kontrolü ve Denetimi Hakkında Yönetmeliğin 12. maddesinde belirtilen niteliklere haiz bilirkişiler ile uzun süreli radyasyona maruz kalmanın insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda görüş bildirebilecek uzman kişinin de aralarında yeraldığı bilirkişi heyeti ile birlikte mahallinde yeniden keşif yapılarak davacının ev veya işyerleri ile çekişme konusu baz istasyonunun konumlarının belirlenmesi, aynı Yönetmeliğin 11. maddesinde belirtilen ölçüm cihazları vasıtasıyla gerekli ölçümlerin yapılması, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda bilirkişilerden tesislerin bulunduğu ve kurulduğu yer bakımından kurulma amacına uygun olarak işletilmesi halinde uzun sürede kişi ve çevreye zarar verip vermeyeceğinin de üzerinde durularak daha uygun ve yerleşim çevresinden daha uzakta kurulmasının mümkün olup olmadığı hususlarında özellikle baz istasyonunun davacıya herhangi bir zarar verip vermeyeceği yönünden halk sağlığı uzmanından rapor alınması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalı ve ihbar oluan tarafın temyiz itirazları belirtilen sebeplerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.