MAHKEMESİ : ANTALYA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 30/12/2008NUMARASI : 2007/248-2008/516Taraflar arasında görülen davada; Davacı, davalı idare adına tapuda kayıtlı 64 parsel sayılı taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek tapu iptali, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur. Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, çekişmeli taşınmazın tamamının belirlenen kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, çekişmeli taşınmazın kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptali, sicilin kütükten terkini ve elatmanın önlenmesi-yıkım isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazın kadastro tespitinin 15.06.1971 tarihinde kesinleştiği ve davanın 20.07.2007 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Her nekadar, çekişmeli taşınmaz belirlenen kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı ve devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dâhil tarafların sıfatına bakılmasızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin " bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 15.06.1971 ile davaların açıldığı 01/10/2007 tarihler arasında 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu ve davanın anılan yasa hükmüne tabi olduğu anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki; kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kazanılmış hak (usulü müktesep hak) ilkesinin 28.6.1960 tarih, 21/9 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince istisnai niteliği gereği kesin hüküm halini almamış eldeki davalarda da gözetilmesi ve uygulanması gerekeceği tartışmasızdır. Öte yandan, her davanın açıldığı tarihteki koşullara tabi olacağı ve 28.11.1997 tarih, 5/3 sayılı İçtihadı birleştirme kararı gereğince belirlenen kıyı kenar çizgisine göre davacının dava tarihi itibariyle davasında haklı olduğu gözetilerek yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücreti ile harçtan davalının sorumlu tutulması gerekeceği izahtan varestedir.Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilke ve yasal düzenlemeler gözetilerek davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalının temyiz itirazlarının açıklanan nedene hasren kabulü ile hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.01.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.