MAHKEMESİ : VAKFIKEBİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 01/10/2009NUMARASI : 2009/138-2009/270Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalı adına kayıtlı olan 2 ada 6 ve 8 parsel sayılı taşınmazların kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığını ileri sürüp tapu kayıtlarının iptaline karar verilmesini istemiştir.Davalı, dava konusu taşınmazların kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren 20 yıldan fazla süre geçtiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın ve birleşen davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar,dairece; “ çekişme konusu taşınmazların kadastro tespitinin kesinleşme tarihi olan 19.04.1983 tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 sayılı yasanın 12. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir. Hal böyle olunca; yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gereğince henüz dava kesin hüküm oluşturmadığından yasal düzenlemenin eldeki davaya da uygulanacağı gözetilerek davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi bakımından hüküm bozulmalıdır” gerekçesiyle bozulması üzerine bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi . .raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava ve birleşen dava, 3621 sayılı yasadan kaynaklanan tapu iptali ve sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir.Mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda 3402 sayılı yasanın 12/3 maddesine ilave yolu ile birtakım düzenlemeler getiren 5841 sayılı yasa gözetilerek davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Bu yöne değinen hazinenin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Ancak, davacının 24.05.2006 tarihinde 2 ada 6 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak aynı hukuki sebebe dayalı olarak aynı davalıya karşı tapu iptali ve terkin istekli dava açtığı, anılan dava dosyasının 2006/129 esas üzerinden yapılan yargılaması sırasında 04.10.2006 tarihinde eldeki dava dosyası ile birleştirildiğine göre, anılan dava hakkında da bozma ilamı doğrultusunda hüküm kurulmamış olması doğru değildir.Diğer taraftan, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Bir taraf dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olduğu halde dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır. (Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297) Bunun yanında, avukatlık ücreti de yargılama giderlerinden sayılır. (04.09.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı). Hal böyle olunca; birleşen dava yönünden yukarıda açıklandığı şekilde bir hüküm kurulması ve yapılan uygulama neticesinde dava tarihinde davacı hazinenin davasında haklı olduğu gözetilerek yargılama giderleri harç ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulması gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,1.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.