MAHKEMESİ : İSTANBUL 15. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/01/2012NUMARASI : 2009/206-2012/5Yanlar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, birleşen dava ise vekaletnamenin iptali istemine ilişkindir.Mahkemece, asıl dava bakımından davalılar M. ve N.'nın dava konusu taşınmazda kayıt maliki olmadıkları, diğer davalı S.'ın ise kötüniyetli olduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle, birleşen davanın da feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delilerden; 1875 ada 2 parsel sayılı taşınmazda bulunan 3 numaralı bağımsız bölüm davacıya ait iken yeğeni olan davalı N.'yı 28.12.2007 tarihinde satışa da yetkili olmak üzere vekil tayin ettiği, vekil olan davalının çekişme konusu taşınmazı 04.01.2008 tarihinde ablasının oğlu olan diğer davalı M.'a 11.000.-TL bedelle satış suretiyle devrettiği, M. tarafından da 04.12.2008 tarihinde ve 11.500.-TL bedelle bir tanığın ifadesine göre 6 yıldır bu yerde kiracı olan S.'a devredildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506/2 maddesinde "vekil, üstlendiği iş ve hizmetleri vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin üçüncü fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Somut olayda hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Şöyle ki, davalı S., tüketici kredisi alarak ve 50.000.-TL ipotek borcunu üstlenerek 40.000.-TL peşin ödemek suretiyle taşınmazı satın aldığını savunmuş, mahkemece dava tarihi itibariyle taşınmazın gerçek bedelinin 70.000 TL olduğu saptanmıştır. Oysa kayıtlardan ipotek bedelinin 110.000.-TL olduğu anlaşılmaktadır. Davalı tarafın savunması doğru kabul edildiğinde 110.000.-TL + 40.000.-TL olmak üzere 150.000.-TL para ödenmiş olması gerekir ki, değeri 70.000.-TL olan taşınmazın iki katı bedeline satın alması hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir.Hal böyle olunca, öncelikle ipotek bedeline ilişkin ödemelerin kim tarafından yapıldığının, davalı Serdar'ın tüketici kredisi alıp almadığının, aldı ise hangi tarihte aldığının kayden araştırılması, daha önce dinlenilen tanıkların bilgilerine yeniden başvurularak vekilin vekalet görevini kötüye kullanıp kullanmadığı hususunun yukarıdaki ilkeler uyarınca araştırılması ve varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.