Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3687 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 18153 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 24. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/06/2013NUMARASI : 2013/144-2013/283Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 17.03.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat .......... ile temyiz edilen vekili Avukat ............., duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ............. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Asıl dava, hile ve gabin hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal tescil, birleşen dava ise öncelikle tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde kat irtifakı ve yönetim planının iptali ile hakimin müdahalesi ve arsa payı oranları yeniden belirlenerek çekişme konusu 3, 9 ve 14 numaralı bağımsız bölümlerin müstakilen davacı adına tescili, bu da olmadığı takdirde tazminat isteklerine ilişkindir.Davacı asıl davada; 7 parsel sayılı taşınmazın ½ payının maliki iken davalı yüklenici ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptığını, davalının bitişikteki 6 parsel malikleri ile de anlaştıktan sonra her iki parseli tevhit ettirip oluşan 23 parsele inşaat yaptığını, ancak projeye aykırı işler yapması nedeniyle bir kısım davalar açıldığını, kesinleşen davalar sonucunda 23 parselin bir kısım payının davalı adına tescil edildiğini ve kat irtifakı kurulum aşamasına gelindiğini, bu sırada davalının tevhit yaptırırken 20-25 m2 kadar yeri belediye'den alarak inşaatın yapıldığı arsaya kattığını, ancak adına pay tescili yapılmadığını, dolayısıyla tüm arsa maliklerinin üzerine geçmiş olduğunu ve bu payın devri gerektiğini, bu işlem yapılmadan kat irtifakına geçilemeyeceğini bildirip vekâletname istemesi üzerine dava dışı kızını vekil tayin ettiğini, tapuya gittiklerinde davalıya güvenen vekilin evrakları imzaladığını, ancak kat irtifakı tesisi için tapuya gidildiğinde aslında davalıya pay satışı yapıldığını öğrendiğini, kat irtifakı kurulduktan sonra ise kendisine isabet eden üç ayrı bağımsız bölümde davalı yüklenicinin paydaş hale geldiğini, olayda gabin koşullarının oluştuğu gibi davalının hata ve hileye düşürerek 23 parsel sayılı taşınmazdaki 3, 9 ve 14 numaralı bağımsız bölümlerde herhangi bir bedel ödemeksizin paydaş olduğunu ileri sürerek, tapu iptali iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Davacı birleşen davada ise; asıl davadaki iddialarla öncelikle iptal ve tescile karar verilmesini, bu olmadığı takdirde oluşan kat irtifakı ve yönetim planı işleminin iptaline, iptalden sonra hakim tarafından müdahale edilerek 17 bağımsız bölüm içerisinden m2 fazlalığının tespit edilerek davacıya ait olması gereken bağımsız bölümlerin ve arsa paylarının tespit edilerek tapuya tescilini, bu da olmaz ise yukarıda sayılan 3, 9 ve 14 numaralı bağımsız bölümlerin müstakilen adına tesciline, bunun da mümkün olmaması halinde davalının fazladan sağladığı menfaatin parasal karşılığının tespit edilerek ticari faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı; açılan davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, hile ve aldatmanın söz konusu olmadığını, davacının vekili olan kızının kat irtifakı kurulmadan önce 23 parseldeki payının bir kısmını sattığını ve bedelini aldığını belirterek, asıl ve birleşen davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesi ile asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacının 7 parsel sayılı taşınmazın paydaşı iken davalı yüklenici ile 30.05.2006 tarihinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptıkları, bu sözleşmenin 10.11.2006 tarihli ikinci bir sözleşme ile tadil edildiği ve 3 dairenin davacıya verileceğinin kararlaştırıldığı, davalı yüklenicinin bitişik parsel malikleri ile de sözleşme yaptığı, parsellerin tevhidi ile oluşan 23 parsel sayılı taşınmaz üzerine inşaat yapıldığı, arsa sahipleri ile davalı arasında Kartal 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen dava sonucunda 2008/151 Esas ve 2009/764 Karar sayılı hüküm ile 23 parsel sayılı taşınmazın 174/317400 payının davalı yüklenici, kalan payların arsa sahipleri adına tesciline karar verildiği, kararın kesinleştiği, akabinde davacının Kadıköy 6. Noterliğinin 01.06.2010 tarihli ve 12683 numaralı vekaletnamesi ile 23 parseldeki 729/4232 payı ile ilgili olarak kat irtifakı tesisi ve payının tamamını veya bir kısmını davalı S.. D..'e dilediği bedel ve koşullarda hisseli yada hissesiz satmak üzere dava dışı kızı Sıdıka Belgin Aydın'ı vekil tayin ettiği, vekilin de 02.06.2010 tarihinde davacı adına kayıtlı paydan 195/4232 payı 15.000,00 TL bedelle davalıya satış suretiyle temlik ettiği, 29.06.2010 tarihinde ise taşınmazda kat irtifakı tesis edildiği, oluşan 3, 9 ve 14 numaralı bağımsız bölümlerin davacı ile davalı adına paylı şekilde tescil edildiği, mahkemece yapılan keşif sonucunda davalıya temlik edilen payların toplam değerinin 339.400,00 TL olarak saptandığı, davacının dolandırıldığını ileri sürerek davalı hakkında suç duyurusunda bulunduğu, anılan suç nedeniyle Kartal 2. Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanan davalı hakkında, fiilin hukuk davasına konu olabileceği gerekçesi ile beraat kararı verildiği, davalının ceza yargılaması sırasında taşınmazdaki payı 18.000,00 TL bedelle satın aldığını ve elden ödeme yaptığını savunduğu anlaşılmaktadır.Bilindiği ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 tarihli, 1990/1-152-236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; bir davada birden çok hukuksal sebebe dayanılması olanaklıdır. Bu durumda, mahkemece önem sırası dikkate alınmak suretiyle her bir hukuki sebep yönünden araştırma yapılması zorunludur.Hemen belirtmek gerekir ki, gabin iddiası bakımından her hangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın isteğin reddine karar verildiği anlaşılmakta ise de, eldeki davada vekil eli ile yapılan temlikin iptali istenilmiş olup, vekil eliyle yapılan işlemlerde gabinin subjektif unsurunun gerçekleşmesi olanağı bulunmadığından, çekişmeli taşınmazın temlikinin gabin ile illetli olduğu kabul edilemez. Mahkemece, gabin hukuksal nedenine dayalı isteğin reddine karar verilmiş olması sonucu itibariyle doğru olduğundan, davacı vekilinin bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine. Davacı tarafın öteki temyiz itirazlarına gelince;Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.Ayrıca, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 33. (1086 sayılı HUMK 76.) maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak mahkemeye aittir. Eldeki davaya gelince, yapılan temlikin hileli olup olmadığına ilişkin ihtilafın, hakimlik mesleğinin gerektirdiği bilgi birikimi ile çözümlenmesi gerekirken, hukuk bilgisi dışında özel ve teknik bir bilgi içermeyen konu hakkında bilirkişi görüşüne başvurulması ve böyle bir rapor esas alınarak karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi, hile iddiası bakımından yeterli bir araştırma ve incelemenin yapıldığını söyleyebilme olanağı da yoktur.Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan ilke ve olguları kapsar biçimde araştırma ve inceleme yapılması, iddia ve savunma doğrultusunda tarafların dayandıkları tüm delilerin eksiksiz toplanması ve gösterilen tanıklar da dinlenildikten sonra hasıl olacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacı vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 17.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.