MAHKEMESİ : FATİH 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 23/05/2006NUMARASI : 2003/432-120Taraflar arasında görülen davada;Davacı, ortak miras bırakanları babası G...K...’nın ..ada ...parsel sayılı taşınmazdaki dairesini diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalı oğluna satış göstererek devrettiğini, davalının alım gücü bulunmadığı gibi murisin mal satmaya ihtiyacı da olmadığını ileri sürüp tapu kaydının iptalini ve miras payı oranında adına tescilini istemiştir.Davalı, satışın gerçek olduğunu, miras bırakanın masraflarını karşıladığından minnet duygularıyla daireyi düşük bedelle kendisine sattığını, alım gücü bulunduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacının davasını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan G...K... parseldeki .. no'lu bağımsız bölümünü 6.6.2000 tarihli akitle ve 3.000.000.000 TL.bedel üzerinden davalıya satış yoluyla temlik ettiği görülmektedir.Davacı, anılan işlemin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince, miras bırakanın yurtdışında çalışarak emekli olması nedeniyle Türkiye'ye geldiği, çekişme konusu edilen dışında çok sayıda malvarlığının bulunduğu, bankalarda da mevduatının olduğu, şu hale göre, miras bırakanın mal satma ihtiyacı içinde bulunmadığı sabittir. Öte yandan, tapudaki satış bedeli ile taşınmazın saptanan gerçek bedeli arasında fahiş nispetsizlik olduğu anlaşılmaktadır. Satış bedelinin yüksek olduğu ve bunun miras bırakana ödendiği belirtilmesine karşın akit tarihi itibariyle miras bırakanın banka hesaplarında taşınmazın gerçek değerine yakın bir meblağın davalı tarafından yatırıldığının da kanıtlanamadığı sabittir. Belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde çekişme konusu taşınmazın davalıya intikalinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu tartışmasızdır.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeler ile davanın reddedilmiş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.1.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.