MAHKEMESİ : MERSİN 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/03/2011NUMARASI : 2008/721-2011/114Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki olduğu ... ada .. parsel sayılı taşınmazının kendisinden tehdit yoluyla alınan 30.4.2008 tarihli vekaletnameye istinaden davalı B.. tarafından 16.5.2008 tarihinde ve satış suretiyle diğer davalı eşi S..'ya temlik edildiğini, vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle işlemin geçersiz olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminata karar verilmesini istemiştir.Davalılar, iddiaların doğru olmadığını, davacının 2007 yılında çekişme konusu taşınmazını haricen davalı B..'ye sattığını, B..'nin satış bedeli olan 100,000 TL sını, davacının borçlu olarak imzaladığı bonoya mahsuben davacıya ödediğini, bilahare davacının kendisini vekil tayin ettiği, vekaletname kullanılmak suretiyle taşınmazı diğer davalı eşe devrettiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, çekişmeli taşınmazın davalı S..'ya temlikinin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalılar vekilinin tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu .. ada .. parsel sayılı taşınmazın kayden davacıya ait iken, 30.04.2008 tarihli vekaletname kullanılmak suretiyle vekili davalı B. tarafından 16.05.2008 tarihinde ve satış suretiyle eşi olan diğer davalı S.’ya temlik edildiği anlaşılmaktadır. Davacı, anılan temliki işlemin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; davalı taraf harici satış savunmasında bulunduğu halde davalıların tanıkları dinlenmemiş; 100.000 TL bononun teminat amaçlı verildiği savunulmuş ve bu bono takibe konulmasına rağmen mahkemece bu yönler üzerinde durulmamıştır.Hal böyle olunca; davalıların savunması üzerinde durulması, taraflar arasında bir harici satış olup olmadığının, vekaletnamenin harici satışın resmiyete dökülmesi amacıyla verilip verilmediğinin, davacı tarafından davalıya 100000 TL bononun ne amaçla verildiğinin araştırılması, davalı tarafın bildirdiği tanıkların dinlenmesi, toplanan ve toplanacak olan delillerin birlikte değerlendirilmesi ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı HMK.nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 Sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.3.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.