MAHKEMESİ: DENİZLİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 01/05/2008NUMARASI: 2007/10-2008/172Taraflar arasında görülen davada; Davacı, mirasbırakanları M.'in sağlığında borca batık olduğundan 466 parsel sayılı taşınmazdaki payı ile 468 parsel sayılı taşınmazın tamamını muvazaalı olarak davalı gelinine satış göstermek suretiyle temlik ettiğini, aslında bedelsiz olduğunu, onun da taşınmazları diğer davalıya muvazaalı olarak devrettiğini ileri sürerek tapuların miras bırakan adına iptal ve tescili isteğinde bulunmuşlardır.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 24.3.2009 Salı günü saat 9.45 de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi ..raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden davacıların miras bırakanı M.'in dava konusu 466 parsel sayılı taşınmazdaki payı ile 468 parselin tamamını 22.5.1990 tarihinde gelini olan davalı N.'a satış suretiyle temlik ettiği, onun da anılan taşınmazları 13.12.2006 tarihinde diğer davalı M. T.'a toplam 14.000 YTL. bedelle devrettiği miras bırakan M.'in 20.1.2000 tarihinde vefatı ile mirasçı olarak davacıların kaldığı anlaşılmaktadır.Davacılar, miras bırakanları M.'in alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla taşınmazları gelini N.'a muvazaalı olarak devrettiğini, onun da danışıklı olarak diğer davalıya temlik ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Gerçekten de, aksi ileri sürülmeyen 22.5.1990 tarihli belge örneğinden 468 ve 466 parsel sayılı taşınmazların malik M. A. karafından 3. kişilere borcundan dolayı N. A.e bedelsiz temlik edildiği, N.ın taşınmazlar üzerinde hak iddia etmeyeceği, hiç kimseye satış ve devir yetkisi bulunmadığı, bedel talep edilmeden tekrar iade edileceği, davalı N.A.tarafından taahhüt edilerek imzalanmış olup, buna göre davacıların miras bırakanı M.tarafından ara malik N.'a yapılan temlikin alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla yapıldığı sabittir. Davalı N., taşınmazları ziynetleri ile satın aldığını savunmuşsa da, anılan belge karşısında bu savunmaya değer verme olanağı yoktur.İddia ve savunmanın içeriğinden davacıların miras bırakanı ile davalı ara malik Nuray arasındaki işlemin taraf muvazaası olduğu anlaşılmaktadır.Ne varki, son kayıt maliki M.T..'un da 2. el olması nedeniyle Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koşullarının varlığı halinde ediniminin korunması gerekeceği kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.Somut olayda ise; dava konusu 466 parselde davalı M.T.'un paydaş olduğu, davalının taşınmazları satın almak için miras bırakanın eşi davacı A.'ye de müracaat ettiği, ucuz olması nedeniyle ara malikten satın aldığı yönündeki tanık beyanı, çekişmeli taşınmazların temlik tarihindeki gerçek değeri ile akit değerleri arasında fahiş fark olduğu gözetildiğinde, son kayıt malikinin önceki akti ilişkiyi bildiği sonucuna varılmaktadır.Yukarıda açıklanan ilkeler belirlenen bu olgularla birlikte değerlendirildiğinde 2. el durumundaki davalı M. T.'un Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanmasına olanak yoktur.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.3.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.