MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL,OLMAZSA TENKİSTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmaz ise tenkis isteğine ilişkindir. Davacılar, ortak mirasbırakanları ...'den intikal eden 1112, 1113, 1114, 1118, 1119, 1126 ve 1127 parsel sayılı taşınmazların devir işlemlerini gerçekleştirmek için dava dışı kardeşleri ...'yi vekil tayin ettiklerini, ancak vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak taşınmazlardaki paylarını el ve işbirliği içerisinde olduğu oğlunun kayınvalidesi olan davalıya satış suretiyle devrettiğini, satıştan bilgileri olmadığı gibi, herhangi bir ödeme de yapılmadığını ileri sürerek, payları oranında iptal ve tescile, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemişler, bozma ilamında sonra, ...'nin evrak üzerinde ayrıldığı ancak fiilen birlikte yaşamaya devam ettiği karısı ...'un vekalet görevini kötüye kullanarak devri gerçekleştirdiğini bildirmişlerdir. Davalı, iddiaların doğru olmadığını, satış için davacıların ...'u vekil tayin ettiklerini, ev hanımı olsa da satış bedelini eşinin emekli ikramiyesi ile ödediğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Davanın reddine dair verilen karar, Dairece, ''...Dava konusu 1118 parsel sayılı taşınmazın temlik konusu yapılmadığı ve payların halen davacılar adına kayıtlı olduğu, dava konusu 1126 parsel sayılı taşınmazın ise dava dışı kişiler adına kayıtlı olduğu saptanmak ve tapu iptali, tescil davalarının kayıt malikine karşı açılacağı gözetilmek suretiyle bu parseller bakımından davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik olmadığı, ancak diğer dava konusu taşınmazlar bakımından mahkemece hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme imkanı bulunmadığı, ayrıca mahkemenin, vekaletnamenin resmi nitelikte belge olduğu, davacıların iradelerinin hata veya hile nedeniyle fesada uğratıldığına ilişkin delil sunulmadığı satış işlemlerinde herhangi bir usulsüzlük bulunmadığı, vekaletnamenin verildiği tarihten çok sonra ve değişik tarihlerde satış işlemlerinin yapıldığı ve davanın da aradan bir yıldan fazla zaman geçtikten sonra açılması nedeniyle 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 31. maddesi uyarınca sözü edilen işleme davacıların onay verdiklerinin kabul edilmesi gerektiği yönündeki gerekçesinin de doğru olmadığı, hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, tarafların gösterdiği ve gösterecekleri tüm delillerin toplanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği'' gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda; davaya konu 1118 ve 1126 parsel sayılı taşınmazlarla ilgili olarak daha önceden verilen ret kararının kesinleştiği göz önüne alınarak bu parsellerle ilgili yeniden bir karar verilmesine yer olmadığına, diğer taşınmazlarla ilgili tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki; yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 27. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme, tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, Hukuk Mahkemelerinde, taraflar yargılamaya katılmasalar bile mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidirler.Somut olaya gelince; 26.02.2015 tarihli celsede davalının mazeretinin kabul edilerek, duruşma tutanağının ekli pulla kendisine tebliğine karar verildiği, ne var ki anılan ara karar doğrultusunda davalıya duruşma tutanağının ve yeni duruşma gününün tebliğ edilmediği, 30.04.2015 ve kararın verildiği 17.06.2015 tarihli sonraki oturumlara davalının katılmadığı ve kararın yokluğunda verilerek savunma hakkının kısıtlandığı görülmektedir. Kaldi ki; 6100 sayılı HMK'nin 186/1. maddesi hükmü doğrultusunda taraflara meşruhatlı davetiye gönderilmiş ve davalı tarafa son söz hakkı da verilmiş değildir. Hâl böyle olunca, davalıya usulüne uygun olarak duruşma gününün tebliğ edilmesi, ondan sonra hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken mazereti kabul edilen davalıya yeni duruşma günü tebliğ edilmeden sonuca gidilmiş olması doğru değildir. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sabebine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yerolmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.