Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3527 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 17959 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : ANTALYA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 03/05/2013NUMARASI : 2011/180-2013/262Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar bir kısım davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.03.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat M.. Y.. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili Avukat gelmedi yokluğunda, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.Davacı, mirasbırakan (annesi) K.. A..'ın 490 parsel sayılı taşınmazdaki 5/20 payını satış suretiyle davalı çocuklarına temlik ettiğini, satışın gerçek olmayıp mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, murisin kendisini ayrık tutması nedeniyle sağlığında üzülüp davalılar aleyhine Antalya 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1995/1054 esas sayılı dosyasında tapu iptali ve tescil davası açtığını, ancak davalıların baskısı sonucunda açtığı davayı takipsiz bıraktığını, çekişmeli parselin ise ifraz edildiğini ve oluşan 3509 parselin davalı E.. A.., 3511 parselin davalı Ü.. K.., 3512 parselin ise davalı D.. A.. adına tescil edildiğini ileri sürerek, miras payı oranında tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunmuştur. Davalılar, iddianın doğru olmadığını, babaları H.. A..'den intikal eden 238 parsel sayılı taşınmazın N.. B.. isimli şahsa satıldığını, bu satıştan kendilerinin alması gereken paranın alıcı tarafından murise ödendiğini, bu şekilde satış bedelinin bir kısmını alan murisin kalan tutar için de kendilerinden ayrı ayrı 500,000.000-TL bedelli senet alıp bedellerini tahsil ettiğini, mirasbırakanın aldığı para ile arsa ve gecekondu satın aldığı gibi davacının çocuklarının düğününü yaptığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesi ile davalılar Ü.. K.. ve D.. A.. hakkındaki davanın kabulüne, öteki davalı E.. A.. hakkındaki davanın ise adına kayıtlı payların tamamının dava tarihinden önce üçüncü şahıslara temlik edildiği gerekçesi ile husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, 1925 doğumlu mirasbırakan K.. A..'ın 11.08.2010 tarihinde öldüğü, geride dava dışı sağ eşi Hasan ile davacı ve davalı çocuklarının mirasçı olarak kaldıkları, çekişme konusu 460 parsel sayılı taşınmazın 5/20 payının muris adına kayıtlı iken 10.10.1989 tarihinde 875.000 TL bedelle ve eşit paylarla davalı çocuklarına satış suretiyle temlik ettiği, anılan temliki vekili M.. Y..'in gerçekleştirdiği, murisin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle devrin yapıldığını ileri sürerek 03.10.1995 tarihinde davalılar aleyhine tapu iptali ve tescil isteği ile dava açtığı, ancak ilk oturumda takipsiz bırakılan davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunu'nun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir anlatımla, yapılan temlikin sırf bedelsiz olması yeterli olmayıp, murisin mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla devri yapmış olması gerekir.Somut olaya gelince; murisin davacı ile arasında mal kaçırmasını gerektirir bir problemin bulunduğu ileri sürülmediği gibi tanık beyanlarından mirasbırakanın ölünceye kadar davacı kızı Ayşe ile arasının iyi olduğu, hatta davacının çocuklarını büyüttüğü, evlilikleri sırasında masraflara katıldığı, alınan bir kısım altınların parasını ödediği, bunlar dışında davacı ve davalıların babası, murisin ise ilk eşi olan H.. A..'ün ölümüyle intikal eden 238 parsel sayılı taşınmazın 02.11.1989 tarihinde Nasuh Bilgin isimli şahsa satıldığı, bu satıştan davalıların payına düşen kısmın dava konusu taşınmazın karşılığı olarak Nasuh Bilgin tarafından murise ödendiği, ayrıca murisin davalı çocuklarından aldığı senet bedellerini de tahsil ederek ev yaptırdığı anlaşılmaktadır. O hâlde; belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın davacı kızından mal kaçırmak amacıyla temlikte bulunduğunun 6100 sayılı HMK' nın 190. ve 4721 sayılı TMK'nın 6. maddeleri uyarınca kanıtlanamadığı gibi davalılara yapılan temlikinin de bedelsiz ve muvazaalı olmadığı sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeler ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davalılar Ü.. K.. ve D.. A.. vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 10.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.