Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3526 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 1602 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : VİRANŞEHİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/09/2013NUMARASI : 2010/656-2013/566Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tazminat davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar, asıl ve birleşen dava davacıları ile davalı M.. A.. tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.03.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar Ş.. D.. vd. vekili Avukat A.. B.., davacı F.. Ö.. vekili Avukat R.. K.., davalı M.. A.. vekili Avukat Y.. A.. ile temyiz edilen davalı S.. K.. vekili Avukat O.. A.. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Asıl dava vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil; birleşen dava ise aynı hukuksal nedene dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.Davacılar asıl ve birleşen davada; mirasbırakan (babaları) H.. Ö..'dan kalan taşınmazlardaki paylarını alabilmek için vekâletname vermeleri gerektiği yönündeki dava dışı erkek kardeşlerinin telkinleri sonucunda onların bulduğu davalı M.. A..'a vekâletname verdiklerini, avukat olması nedeniyle görev sorumluluğu bulunan davalının hileli bir durum içine girmeyeceği düşüncesi ile tüm kız kardeşlerin vekâletname verdiklerini, ancak vekilin dava dışı erkek kardeşleri ile birlikte hareket ederek vekâlet görevini kötüye kullandığını ve kızlardan mal kaçırmak amacıyla işlem yaparak erkek kardeşlerden H.. Ö..'ın kayınbiraderi olan diğer davalı S.. K.. adına muristen kalan tüm taşınmazların satış suretiyle temlik edildiğini, taşınmazların tapuda çok düşük bir bedelle satılmış gibi gösterildiğini, bu satıştan alınan bedelin kendilerine ödenmediğini, davalı S.. K..'un telefon tamirciliği yaptığını, alım gücü bulunmadığını, tapuda oldukça sembolik olarak gösterilen bedelleri dahi ödeme gücünden yoksun olduğunu, muvazaalı ve hileli olarak yapılan satış işlemi sonucunda kızların miras haklarının ellerinden alındığını ileri sürerek, asıl davada 21 parsel sayılı taşınmaz için, birleşen davada ise 21 parsel ile birlikte 18 ada 9 parsel sayılı taşınmazlar için tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlar, birleşen dava davacıları 04/07/2013 havale tarihli ıslah dilekçesi ile; istemlerini terditli hale dönüştürerek, öncelikle tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde çekişmeli taşınmazların değerinin miras payları oranında tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.Davalı S.. K.., iddiaların yersiz olduğunu, alım gücü bulunduğunu, kendisine ve eşine ait değerli taşınmazları olduğunu, muvazaalı bir işleme tenezzül etmediğini, dava konusu taşınmaza ilişkin ortaklığın giderilmesi davasının devam ettiğini, yüze yakın ortağı bulunan taşınmazın gerçek fiyatı ile alınmasının hayatın olağan akışına ters düştüğünü, vekâletnamenin verildiği tarih ile azil tarihi arasında davacıların 30 ay kadar beklemiş olmalarının kötüniyetli olduklarını gösterdiğini, davacıların rıza ile satış yetkisi verdiklerini, bu konuda hata ve hileye düşmediklerini, vekâletnameye dayalı olarak vekil tarafından yapılan işlemlerin de geçerli olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.Davalı M.. A..; muris H.. Ö..'ın mallarının satışında tamamen yasal çerçevede hareket edildiğini, herhangi bir muvazaaya yer verilmediğini, diğer davalıyı tanımadığını, taşınmazların gerçek değerleri üzerinden satıldığını, uzun yıllardır ailenin avukatlığını yaptığından kız kardeşlerin hakkının gaspına göz yummayacağını, davacıların farklı kentlerde ve ülkelerde yaşamaları nedeniyle kendisinden dava dışı kardeşleri Ali Özkan'ın talimatları doğrultusunda iş ve işlem yapmasını istediklerini, adına düzenlemiş olan vekâletnameyi de A.. Ö.. aracılığı ile ilettiklerini, tüm işlemleri A.. Ö..'ın hazırlattığını, kendisinin de tapu dairesine giderek imza attığını, olayların davacıların bilgisi dahilinde gerçekleştiğini, taşınmazların satışından alınan bedellerin de diğer mirasçılara verilmek üzere A.. Ö..'a verildiğini, görevini kötüye kullanmadığını, davacıların satış sırasında ilgi göstermeyip vekile bilgi ve talimat vermeyip satıştan sonra taşınmaz değer kazanınca eldeki davayı açtıklarını belirterek, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, vekâletnamelerin verilmesinde herhangi bir hata ve hilenin bulunmadığı gibi vekilin görevini kötüye kullandığı hususunun da kanıtlanamadığı gerekçesi ile asıl davanın reddine, birleşen davada da tapu iptali ve tescil isteğinin reddine, terditli olarak talep edilen tazminat isteğinin ise vekilin aldığı satış parasını davacılara ödediğini ispat edemediği gerekçesi ile kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, asıl ve birleşen davada çekişme konusu yapılan 21 parsel sayılı taşınmazdaki 187128/621256 pay ile birleşen davaya konu 18 ada 9 parsel sayılı taşınmazdaki 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12 ve 13 numaralı bağımsız bölümlerin ve dava konusu yapılmayan 3, 7 ve 10 parsel sayılı taşınmazların davacıların mirasbırakanı H.. Ö.. adına kayıtlı iken mirasçıları adına intikali yapıldıktan sonra 29.02.2008 tarihinde toplam 42.000,00 TL bedelle ve satış suretiyle davalı S.. K..'a temlik edildiği, anılan temliki davacılar adına davalı M.. A..'un vekil sıfatıyla gerçekleştirdiği, vekil M.. A.. tarafından dosyaya sunulan 03.03.2008 tarihli ''Tutanaktır'' başlıklı belgede, satışın Abdullah Ö..ve A.. Ö..'ın talimatı ile yapıldığı, devir esnasında vekile herhangi bir para tevdi edilmediği ve satış bedelinin taraflar arasında alınıp verildiğinin düzenlendiği, bunlar dışında yine muris H.. Ö.. adına kayıtlı 10 parça taşınmazın 03.03.2008 tarihinde mirasçıları adına intikal ettirildikten sonra davalı S.. K..'a satış suretiyle temlik edildiği, bu satış işlemini de mirasçılar adına vekâleten hareket eden M.. A..'un gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanunu'nun (BK) temsil ve vekâlet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2. ( 6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 506/2.) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince, yukarıdaki açıklamalar uyarınca hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Şöyle ki, dava konusu edilen 18 ada 9 parsel sayılı taşınmaz kat mülkiyetine çevrildiğinden kütük sayfası kapatılmış olup, üzerindeki bağımsız bölümlere ait tapu kayıtları getirtilmeden hüküm kurulduğu gibi, birleşen dava davacıları G.. D.. ve S.. D.. tarafından davalı M.. A..'a verilen vekâletnameler de getirtilmemiş, davaya konu taşınmazların satış tarihleri itibariyle değerlerinin ne olduğu, taşınmazları kimlerin kullandığı belirlenmemiş, yapılan devirlere ilişkin olarak tanık beyanları alınmamış, zarar olgusu üzerinde durulmamış, vekil tarafından sunulan 03.03.2008 tarihli belge içeriği de irdelenmemiştir. Öte yandan, muris H.. A..'dan intikal eden toplam 27 parça taşınmazın çok kısa aralıklarla düzenlenen iki ayrı akitle davalı S.. K..'a satış suretiyle temlik edilmesine karşın, davalının alım gücünün bulunup bulunmadığı araştırılmadan ve iddia edildiği gibi davacıların erkek kardeşi H.. Ö.. ile akrabalık bağı bulunup bulunmadığı saptanmadan sonuca gidilmiştir.Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular uyarınca gerekli araştırma ve incelemenin eksiksiz yapılması, dava konusu edilen 18 ada 9 parsel sayılı taşınmazdaki bütün bağımsız bölümlere ait tapu kayıtları ile davalıya temlikine dair dayanak vekâletnamelerin getirtilmesi, çekişme konusu taşınmazların satış tarihleri itibariyle gerçek değerleri ile taşınmazların kimin kullanımında olduğunun belirlenmesi, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiası bakımından yapılan devirlere ilişkin olarak taraflarca gösterilen ya da gösterilecek olan tanıkların beyanlarının alınması, davalı S.. K..'un alım gücünün bulunup bulunmadığının ve akrabalık bağının yöntemine uygun bir şekilde belirlenmesi, bundan sonra toplanan tüm kanıtların davalı M.. A.. tarafından dosyaya sunulan ''Tutanaktır'' başlıklı belge içeriği ile birlikte değerlendirilerek, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetli değildir.Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için ayrı ayrı 1.100.00.'er-TL. duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı olarak alınıp verilmesine, 10.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.