MAHKEMESİ : SERİK 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/07/2013NUMARASI : 2012/394-2013/519Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkin olup, mahkemece elatmanın önlenmesi isteğinin kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriğinde ve toplanan delillerden, dava konusu 1934 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu ve davanın taraflarının, dava dışı kişilerle birlikte kayden paydaş bulundukları anlaşılmaktadır.Davacı, anılan taşınmazın bir kısmının etrafına duvar çekmek suretiyle davalının müdahale edip kendi kullandığı bölüme kattığını ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve yıkım istekleriyle eldeki davayı açmış; davalı ise Belediye tarafından çekişmeli bölümden yol geçirilmesi nedeniyle Sulh Hukuk Mahkemesi'ne açtığı “elatmanın önlenmesi” ve İdare Mahkemesi'ne açtığı “idari işlemin iptali” istekli davaların kabulle sonuçlandığı belirterek kesin hüküm itirazında bulunmuş, mahkemece, yerinde yapılan uygulama sonucu bilirkişi raporunda A harfi ile gösterilen yere davalının tarım aletleri koymak suretiyle müdahalesi saptanarak bu bölüm bakımından elatmanın önlenmesine karar verilmiştir.Hemen belirtmek gerekir ki, Belediye aleyhine elatmanın önlenmesi isteğiyle Sulh Hukuk Mahkemesi'ne, İdari işlemin iptali isteğiyle İdare Mahkemesi'ne açılıp karara bağlanan davaların eldeki dava bakımından kesin hüküm niteliğinde olmayacağı kuşkusuzdur.Öte yandan; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terkedildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalının, taşınmazının önündeki boşluğu dava dışı Belediye'nin yol olarak düzenlemesinden sonra açılan davalar sonucu davalının bu bölümü sahiplenmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. O halde, davalı ve davacının taşınmazda paydaş olup kullandıkları bir bölüm de olduğuna göre, taşınmazda fiili kullanım biçiminin oluşup oluşmadığının önem kazanacağı kuşkusuzdur. Ne var ki, mahkemece bu yön üzerinde yeterince durulmamıştır. Hal böyle olunca, yerinde keşif yapılarak tüm paydaşları bağlayan fiili bir kullanma biçiminin oluşup oluşmadığının 11.10.1976 tarihli taksim sözleşmesi de gözetilerek saptanması, fiili kullanma biçimi oluşmuş ise çekişmeli bölümün kimin kullanımına bırakıldığının belirlenmesi, davacının kullanımına bırakıldığı saptanır ise davanın kabulüne, aksi halde ise müşterek mülkiyet hükümlerinin uygulanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davalının temyiz itirazları değinilen yön itibariyle yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.